- 0 356 317 97 66
16 Mayıs 1966 tarihinde T.C.Milli Eğitim Bakanlığı-Kültür Müsteşarlığı bünyesinde MİLLİ FOLKLOR ENSTİTÜSÜ kurulmuş ve "FOLKLOR" bir hizmet alanı, "FOLKLOR ARAŞTIRMACILARI" ise bir meslek grubu olarak devlet teşkilatında kabul görmüştür. O tarihte Adnan C. ÖTÜKEN (1911-1972) Kültür Müsteşarı, Cahit ÖZTELLİ (1910-1978) ise MFE'nin ilk müdürüdür.
Enstitü, kendi personeliyle ilk saha araştırmasını uzman Mustafa Adil ÖZDER önderliğinde 1967 yılının Temmuz-Ağustos aylarında Erzurum-Kars-Artvin yöresinde gerçekleştirmiştir.
Kendilerine yetişemediğim, araştırmalarını örnek alıp yazılarından yararlandığım; rahmetli Ziya Gökalp, Fuad Köprülü, Pertev Naili Boratav, Reşit Rahmeti Arat, Sedat Veyis Örnek, Hamit Zübeyr Koşay, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, İhsan Hınçer, Vehbi Cem Aşkun, M. Halit Bayrı, Sadettin Nüzhet Ergun, Hasan Kartarı,Mohan Bali, Eflatun Cem Güney, gibi araştırma ve incelemeleriyle büyük emek sarfetmiş üstadlarımıza; yakından tanıdığım, birçok sempozyum, kongre, seminer vb. kültürel etkinliklerde birlikte olduğum ve aynı kültür sanat dergilerinde Yazılar yazdığım hakkın rahmetine kavuşmuş; Cahit Öztelli, İbrahim Aslanoğlu, Nejat Birdoğan, İlhan Başgöz, Şükrü Elçin, Müjgan Cunbur, Mehmet Önder, Bilge Seyidoğlu, Feyzi Halıcı, Türker Acaroğlu, Cemal Özbey, Rıza Filizok, Erman Artun, Tahir Kutsi Makal, Ali Berat Alptekin, Nuri Taner vb. halk kültürü emektarlarına Tanrı’dan rahmet dilerim.
Halen dostluğumuz süren, birçok kongre, sempozyum, panel vb. toplantılarda birlikte olduğumuz Tuncer Gülensoy, Saim Sakaoğlu, Abdurrahman Güzel, Fikret Türkmen, Öcal Oğuz, Dursun Yıldırım, Metin Ekici, Esma Şimşek, İsmet Çetin, Dilaver Düzgün, Özkul Çobanoğlu, Metin Ergun, Ali Yakıcı, İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Nail Tan, Hayrettin İvgin, Kutlu Özen, Sabri Koz, Yaşar Kalafat, Müjgan Üçer, Ahmet Özdemir, Ramazan Çiftlikçi, Doğan Kaya, Necdet Kurt’la adını sayamadığım pek çok dostuma sağlık, sıhhat ve uzun ömürler diler, 16 Mayıs - Folklor Araştırmacıları Gününü kutlar, bu günün anısına Milli Folklor Enstitüsünün ilk müdürü Cahit Öztelli ile bir anımı paylaşmak isterim. DOSTLARA SELAMOLSUN.
CAHİT ÖZTELLİ İLE 49 YIL ÖNCEKİ ZİLE ANILARIM
1973 yılında Zile’de yayımlanan Çağıltı Kültür Sanat Dergisi’nin sorumlu yönetmeni idim. Cahit Öztelli, o dönem Kültür Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Başkanı Kâmil Toygar’ın ilgilenmem konusunda yazdığı pusulası ile, Kervansaray ve Acısu köylerinde araştırma yapmak için Zile’ye gelmiş ve beni bulmuştu. Zile eşraflarından arkadaşım Hadi Eken’den cip alarak Kervansaray, Acısu, Acıpınar ve Maşat (Yalınyazı) köylerini gezdirmiştim. Kervansaray’a gittiğimizde gelenek, görenek ve giyim kuşamın Bursa’nın Keles halkı ile bire bir uyuştuğunu söylemiş, Sıraç kültürü üzerine araştırma yapmamı önermiş ve ben de iki ay önce (elli kuruşlar üzerinde resmi olan) Sabiha Tansuğ ve eşini Kervansaray’a götürdüğümde o da aynı şeyleri söylediğini; Kervansaray ve Keles Sıraç Kültürü üzerine bir bildiri hazırlamamızı önerdiğin söylemiştim.
Acısu köyüne gittiğimizde Ayşe Bacı’nın yatırındaki figürlerle, mezar taşlarındaki figürleri inceleyip fotoğraflarını çektikten sonra hazırladığı bir yazıda düşüncelerinin yerinde belgelenmesi benim için güzel oldu demişti. Gerek Kervansaray, gerekse Acısu halkının Türkmen olup köken birlikteliğinden söz etmişti.
Sohbet sırasında “Maşat Höyük hakkında 1943 yılında Ankara DTCF Arkooloji bölümüne verdiğim bir tablet parçası ile bazı çanak çömleği teslim edip Zile’deki Maşat Höyük üzerine bilgi verip kazılması gereken önemli höyüklerden biri olduğunu söylemiştim. Yıllar sonra kazmaya başladılar.” deyince ben Yalınyazı (Maşat) Ortaokulu müdürüyüm Maşat Höyüğü ilk tespit edenin siz olduğunu Prof. Dr. Tahsin Özgüç’ten öğrenmiştim deyip Öztelli’yi Maşat Höyüğe götürmüştüm.
1973’te Tokat Müzesinden bir heyetle Maşat Höyüğe kazı yapmaya gelen Prof. Dr. Tahsin Özgüç’le iyi bir dostluk kurmuş, sık sık sohbet eder olmuştuk. Bu sohbetlerimizin birinde Tahsin Özgüç’ün “Bu Maşat Höyüğü ilk tespit edip bulduğu bir tablet parçası ile çanak çömlek kırıklarını DTCF Arkeoloji Bölümüne vererek tarihe ışık tutan Cahit Öztelli’dir.” dediğini Cahit Öztelli’ye aktardığımda o da: “1943’te Zileli olan ve Maşatova’da öğretmenlik yapan eşimle öğrencilerini piknik için halkın ‘Höyüktepe’ dediği tepenin eteğindeki düzlükte piknik yaptırmıştık. Güneş vurunca parlayan çanak, çömlek kırıkları dikkatimi çekmiş ve tepeye çıkmıştım. Tepede bulduğum üstü yazılı tuğla tabletle bir iki çanak çömlek kırığını DTCF’ne verip yöre hakkında bilgi vermiştim. Şükür kazı yapılıyor. İnşallah bu emek boşa gitmez.” Demişti.
Gerek Prof. Dr. Tahsin Özgüç’ün gerekse Cahit Öztelli’nin dedikleriyle değerli dostum araştırmacı yazar Bekir Altındal’ın Zela’dan Zile’ye adlı kitabında yazan: “Cahit Öztelli’nin 1943 yılında Maşat Höyük’te bulup gönderdiği tableti okuyan Hititoloji Profesörü Dr. Hans Gustav Güterbock tablet parçası, çanak çömlek buluntularıyla birlikte Fakültemizin Antropoloji Enstitüsünde muhafaza olunmaktadır. Tabletin korunmuş olan kısmı üst yarısıdır. Yeni buluntu ile, devlet merkezi Boğazköy dışında bulunmuş olan Eti tabletlerinin sayısı altıya yükselir.
Maşat Höyük’te 1945 yılında Ekrem Akurgal başkanlığında başlatılan kazı çalışmalarına devam edilememiştir. Sedat Alp okunan tabletleren; Hitit çağında Zile’nin adının Anzilya, Maşat’ın adının Tapigga, Çekerek ırmağının adının da Zuliya olduğunu tespit etmiştir.” yazmaktadır.
Gerek Maşat Höyük’ü ilk tespit eden Cahit Öztelli, gerekse son kazıyı yapan Prof. Dr. Tahsin Özgüç’le kurduğum yakınlık yanında Yalınyazı Ortaokulu müdürü olarak görev yapışım ve yaşamının büyük bir bölümünü Maşat’ta geçiren Âşık Zefil Necmi’yi Türk edebiyatına kazandırışım, Yalınyazı ile güçlü bir bağ kurmama neden olan hususlardandır.
Tahsin Özgüç’e 1966’da Yalınyazı’ya (Maşat Höyüğe) tahmini üç km uzaklıkta olup Maşat Höyüğün uzantısı zannettiğim Ağcakeçili düzlüğünde bulunan büyük bir kartal heykelini Tokat Müzesine teslim ettiğimi söyleyince Özgüç “Aslan ve kartal heykelleri eski devirlerde kent koruyucu ritüellerdir. Adıyaman Nemrut tepesinin etrafında ve Nemrut tepesine çıkmadan önceki düzlükte birçok aslan ve kartal heykelleri bulunmaktadır. Eski bir kent kalıntısı olan Maşat Höyüğün de etrafında başka kartal heykellerinin olması gerekir. Kazılar genişletilmelidir.” dediğini Öztelli’ye söyleyince o da Tahsin Özgüç’ün deyişine katılmıştı.
Sohbet sırasında söz Âşıklara gelince Maşat’ta yaşamış Âşık Zefil Necmi’nin şiirlerini derledim. Çok güzel deyişleri var. Âşık Veysel’i de etkilemiş dediğimde merak ettiğini söyledi. Âşık Veysel’in Sivas’ta düzenlenen I. Âşıklar yarışmasında okuduğu
Atatürk Türkiyenin ihyası
Kurtardı vatanı düşmanımızdan
Canını bu yolda eyledi feda
Biz dahi geçelim öz canımızdan
biçiminde başlayan şiirini Atatürk’e okuma hevesi ile köy köy dolaşarak Sivas, Tokat, Turhal, Zile, Çekerek, Sorgun üstünden üç ayda Ankara’ya gittiği güzergahta Maşat’a da uğrayıp burada yörenin en önemli Âşığı Zefil Necmi ile de bir araya gelmiş ve Necmî’den önemli ölçüde etkilenmiş ki yıllar sonra Âşık Veysel’in okuduğu bir türkü Zefil Necmi’nin okuduğu ile benzeşmektedir deyip o zaman hayatta olan köyün en yaşlı zakir âşığının evine götürmüştüm.
Âşığa Zefil Necmi’den bir iki deyiş okuttuktan sonra bir şiirdeki benzerlik üzerine konuştu. “Bu benzerlik eskilerin tevarüd dediği bir çeşit nazire olan benzektir. Genellikle ümmi bir âşık bir başka âşığı dinler ve aradan 15-20 yıl gibi uzun bir zaman geçtikten sonra aynı deyişe çok benzer bir deyiş söylerse buna tevarüd denir. Dedi. O zaman ilk defa duymuştum tevarüd terimini. Mesela dedi, Erzurumlu Emrah’ın:
Dedim kalem nedir dedi kaşımdır
Dedim inci nedir dedi dişimdir
Dedim onbeş nedir dedi yaşımdır
Dedim on altıdır dedi ki yok yok
biçimindeki türkünün Emrah’tan önce Tamaşvarlı Âşık Hasan, Kul Nesimi ve Âşık Ömer’de de çok benzer biçimde görülüşü tevarüt yani nazire biçiminde benzektir deyip başka tevarüd örneklerini de vermişti. Karacaoğlan’ın:
Sabahtan uğradım kıza
Boyu servi dala benzer
Yanında bir gelin vardı
Yanağı bala benzer
biçimindeki semaisi 16.yüzyıl âşıklarından Âşık Hasan’ın:
Bu gün ben bir güzel gördüm
Gül cemali ala benzer
Çıkmış bahçede salınır
Boyu servi dala benzer
dörtlüğü ile başlayan deyişine büyük ölçüde benzerlik gösterir. Bunlar hep tevarüddür. Dedi. Bu olaydan sonra benim Âşıklarımızda etkileşim ve Âşık Veysel’ı etkileyen âşıklar üzerine yaptığım araştırmalar Öztelli’yi haklı çıkardı.
Ertesi gün Zile Öğretmenevi’nde yapılan sohbet toplantısından sonra Çağıltı Dergisi Sorumlu Yönetmeni olduğum ve aynı sayıda ‘Şiirin Doğuşu ve Evrimi’ adlı bir yazım da olduğu için ÇAĞILTI adına bir röportaj yapıp Sayı:4, Ağustos 1973’te yayımlamıştım.
Bu röportaj Çağıltı’da yayımlandığı biçimiyle sunuyorum:
Türk Folklorunun zenginleşmesine büyük katkıları olmuş, sayısız cönkleri bulup Halk şiirinin ana kaynaklarını ve olgun meyvelerini yazın evrenimize kazandırmış folklorcu, derleyici yazar Cahit Öztelli Zile’ye geldiğinde dergimiz ve derneğimizle işgilendi. Biz de kendisine sorular yönelttik. Yönettiğimiz soruları ve cevaplarını sunuyoruz.
Soru 1. Zile’ye bu haftaki ziyaretinizin Zile tarihi ve folkloru ile ilgisi var mıdır?
Cevap:-Evet, Zile’yi elli yıldan beri tanıyorum. 30 yıldan beri de Zile folkloru, tarihi
Üzerinde çalışıyorum. Bu bakımdan Zile’ye daima içten bir yakınlık ve sevgi duyarım.
Soru 2. Zileli Şairler adlı kitabınızı yeniden genişleterek yayımlamayı düşünüyor
musunuz?
Cevap:-Hayır. Çünkü yeniden katılacak bir ozanın kaldığına inanmıyorum. Ben bütün
olanakları zorlayarak bu eseri ortaya koydum.
Soru 3. “Armuttan Kayacağım” ve”Müdür” adlı türküler bildiğimiz kadarıyla
Zile’nin Türküsüdür. Bunları “Evlerinin Önü” adlı kitabınızda Sivas’a mal ettiniz. Bunun nedenini açıklar mısınız?
Cevap - Ben doğrudan doğruya halktan türkü derlemiş değilim. 50 yıldan beri yayımlanmış eserlerden yararlanarak kitabımı çıkardım. Eldeki kaynaklar bu türkülerin Zileli olduklarını bildirmiyorlar. Bilse idim sevinerek alırdım. İkinci baskısında “Armuttan Kayacağım” ve “Müdür” türküsünün Zile’ye ait olduğunu belirtip düzeltirim.
Soru 4.Çağıltı sayfalarında Zile ile ilgili bir seri yazınızı bekliyoruz. Bu mümkün
olabilecek mi?
Cevap- Her zaman Çağıltı’da Zile ile ilgili yazılar yazacağım.
Soru 5. Zileli olmadığınız halde Zile’ye olan tutkunuz nereden geliyor?
Cevap- Karım Zilelidir. Onun için Zile’yi araştırma fırsatını buldum. Zile tarih ve
Folklor bakımından Anadolu’nun zengin bölgesidir.En eski uygarlıklardan günümüze dek gelmiş bir tarih kaynağıdır. Bu zengin kaynağı araştırmak benim için en büyük mutluluk olmuştur. Gençlerimizin bu bölgede araştırma yapmalarınıve dünyaya tanıtmalarını dilerim.
Soru 6. Yeni hazırladığınız yayımlanacak eserleriniz var mıdır? Varsa adları nedir?
Cevap -Var. (Yüz Belge ile Yunus Emre), (Halk Türkülerinde Tarih), (Üç Kahraman Şair Köroğlu-Dadaloğlu-Kuloğlu), (Kul Himmet).
Soru 7.Bugün yaşayan halk ozanları halk şiir geleneğimizi sizce sürdürebiliyorlar
mı?
Cevap- Hayır, özenti içindeler. Veysel başta olmak üzere günümüzde eski ozanlara
yaklaşan göremiyorum. Eski ozanları yetiştiren kaynaklar bugün kurumuştur. Bu bakımdan yeni bir Türk Halk Şiiri doğacaktır. Bu yolda öncülük yapan Halk Şiiri geleneğini günüzün koşullarıyla bağdaştırarak hece ölçüsüyle şiirler yazan Bekir Sıtkı Erdoğan’ı görüyorum.
Soru 8. Anadolu’da yayımlanan dergiler ulusal sanatımıza ktkıda bulunabilirler mi?
Cevap- Olabilir. Pek çok genç sanatçının yetişmesinde bu dergilerin önemli etkisini
Cumhuriyet’ten sonraki kuşaklarda görüyoruz. Ama devletin bir kültür siyaseti olmadığı için bu gibi hizmetleri göremez durumdadır.
Bizi kırmayarak sorularımızı cevaplayan Cahit Öztelli’nin ‘Zileli Şairler adlı kitabınızı yeniden genişleterek yayımlamayı düşünüyor musunuz?’ sorumuza verdiği yanıttaki “ -Hayır. Çünkü yeniden katılacak bir ozanın kaldığına inanmıyorum. Ben bütün
olanakları zorlayarak bu eseri ortaya koydum.” İfadesini fazla iddialı bulduğumuzu belirtir, kendisinin ‘Zileli Şairler’ kitabında 29 âşığı tanıtmış olup bizim 2004’te yayımladığımız ‘16.Yüzyıldan Günümüze İz Bırakan Zileli Şairler’ adlı kitabımızda tanıttığımız Zileli âşık sayısını 70’e çıktığını belirtir, Haşim Nezihi Okay’ın 1937’de Zile’den derleyip oluşturduğu ve bize intikal eden ‘Zileli Halk Şairleri’ dosyasından takviye ederek yayıma hazır hale getirdiğim ‘Anadolu Âşıklık Geleneği ve Bu Gelenek İçinde Yetişen Zileli Âşıklar’ adlı kitabımda inceleyip eserlerinden örnekler sunduğum Zileli âşık sayısını 98’e çıkardığımı, yayımlayacak kurum ve kuruluş bulamadığım için bu değerli çalışmayı arşivimde tuttuğumu duyurur bu sayının zaman içerisinde artacağı kanısında olduğuma inancımın tam olduğunu belirtmek isterim.