- 0 356 317 97 66
Birleşmiş Milletler 3 Aralık Günü’nü “Dünya
Engelliler Günü” olarak kabul etmiştir. 1992 yılından beri engellilere
toplumun, kurum ve kuruluşların dikkatini çekmek, farkındalık oluşturabilmek, maddi,
manevi ve sosyal destek sağlamak amaçlı etkinlikler düzenlenmesi amaçlanmıştır.
Amaç,
niyet gayet güzeldir…
Engelli
kime denir?
Öncelikle
belirtmek gerekir ki; engellilik bir hastalık hali değildir.
Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu’nun kabul ettiği engelli tanımına göre;
“Normal
bir kişinin kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken
işleri, bedensel veya ruhsal yeteneklerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma
herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar” engellidir.
Her
sağlam kişi bir engelli adayıdır, kimsenin sağlıklı doğup sağlıklı olarak
öleceği konusunda güvencesi yoktur.
Toplum
bilinçlendikçe engellilere bakış açısı da olumlu yönde değişmektedir. Bir
zamanlar alenen; kör, sağır, topal, lal, özürlü, deli, sakat vb kullanılan
adlandırmalar günümüzde aşağılama sıfatı olarak görülmekte ve
kullanılmamaktadır. Bir zamanlar okul adları körler, sağırlar okulu iken
günümüzde böyle bir okul tabelası düşünülemez bile. 1980 yılına kadar
engelliler için MEB bünyesinde şube müdürlüğü var iken bu gün genel müdürlük
düzeyinde hizmet verilmektedir. 1983 yılında ilk defa bu alanla ilgili kanun
(Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu) çıkmıştır. Bütün bu durumlar elbette
sevindirici gelişmelerdir.
Bilinmeli
ki;
Nüfusumuzun
ortalama olarak %10’nu engellidir. Bu da yaklaşık 8-10 milyon nüfusa tekabül
eder ki bu sayı azımsanacak bir toplam değildir. İsveç, Norveç, Bulgaristan,
Danimarka gibi daha birçok ülkenin nüfusundan fazla engelli vatandaşımız
bulunmaktadır.
Unutulmasın
ki,
Yüce
Allah, Peygamberimiz Hz Muhammet Mustafa’yı tabir yerindeyse sadece bir engelli
yüzünden “azarlamıştır”!
Olay
şöyle geçer: Peygamberimiz bir gün Kureyş’in ileri gelenlerine İslâm Dinini
anlatmakta iken yanına gözleri görmeyen (âmâ, kör!) birisi gelerek “bazı
şeyleri öğrenmek istediğini” söyler, fakat Peygamberimiz onunla yeteri kadar
ilgilenemez, hatta yüzünü biraz da ekşiterek sırtını döner. Bu olaya istinaden
Abese Suresi nazil olur. (Abese; yüz ekşitme, surat asma, kaş çatma anlamına
gelir.)
Abese
Suresi’nin konuyla ilgili ayetleri:
1,
2.Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.
3.(Ey
Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak,
4.Yahut
öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.
5.Kendini
muhtaç hissetmeyene gelince;
6.Sen,
ona yöneliyorsun.
7.(İstemiyorsa)
onun arınmamasından sana ne!
8,
9, 10.Allah'a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise
bırakıp, ona aldırmıyorsun.
11.Hayır,
böyle yapma! Çünkü bu (Kur'an) bir öğüttür.
Allah’ın
açık, kesin ve bu net emri karşısında, oturup biz Müslümanlar biraz değil hem
de çok derinlemesine düşünmemiz gerekmez mi?
Dünya’nın
diğer ülkelerine, Birleşmiş Milletlere kalmadan engelli bireyler konusunda en
çok hassasiyeti Müslümanların göstermesi gerekmez mi?
Görme
engelli birey nedeniyle Peygamber gibi yüce zat Allah tarafından adeta sert bir
şekilde uyarılıyorsa kim bilir biz kullar nasıl uyarılacağız, nasıl
cezalandırılacağız ya da cezalandırılıyoruz?
Yine rivayet o dur ki;
Sultan
Alparslan’ın galibiyetiyle sonuçlanan 1071 Malazgirt Savaşı’nda Bizans
İmparatoru Romen Diyojen’i esir alan askerin 1.55 boylarında Sadi adlı cılız,
engelli bir asker olduğudur.
Bu
da demektir ki, Türklerin tarihinde engelli bireylerin de özel bir yeri vardır.
Kendimiz,
eşimiz, çoluğumuz/çocuğumuz, aile bireylerimiz, akrabalarımız ezcümle hepimizin
çevresinde engelliler vardır, hepimizin de engelli adayı olduğumuz gerçeğini
gözden ırak tutmadığımızda; bedensel olsun, zihinsel olsun bütün engellilere
yaklaşımımız bizlerin sınav notudur. Madem bu dünya sınav dünyası… Bu toplumun
bireyleri de, kurum ve kuruluşların yetkilileri de bu sınav sorusuna muhatap
olacaktır. Peygamberin sınav verdiği bir konuda bizler kendimizi bu sınavdan
muaf tutabilir miyiz?
Engelli
bireylerin:
1.
Ailesinin elinden tutarak utanmadan toplum içinde gezebilmeleri için,
2.
Caddede, sokakta, parkta, mesire, eğlence yerlerinde sorunsuz gezinebilmeleri
için,
3.
Durumlarına uygun her türlü sosyal etkinliklerde yer alabilmeleri için,
4.
Yasaların tanıdığı her türlü haktan sınırlama olmaksızın yararlanabilmeleri
için,
5.
Engelliliği düzeyinde üretime katkılarını temin etmek için,
6.
Her türlü binaya, kuruma erişimlerinin sağlanması için,
…………………………………………………………………………….
Üzerimize
düşenler nelerdir, bu konudaki yasal haklarımız, yetkilerimiz,
yükümlülüklerimiz, vicdani ve insani sorumluluklarımız nelerdir? sorularını hem
vatandaş olarak, hem mahalli ve idari yöneticiler olarak mutlaka kendimize
sormak, empati kurmak, bu konuda yol haritası/stratejik plan hazırlamak
öncelikli görevimiz olmalıdır.
Başta
Kaymakamlık, Belediye ve diğer kurumlar ile sivil toplum örgütlerinin bir araya
gelerek YEREL ENGELLİ ÇALIŞMA PROGRAMI hazırlayıp kamuoyunun bilgisine sunması
ve bu programın uygulanmasının takibinin yapılması çok isabetli olacaktır,
mevzuat buna uygundur.
Hiç
kimse, özelinde Zile’miz genelde ülkemiz için “Allah kimseyi oralarda engelli
etmesin” dememelidir.
Resmi
ve özel kurumların yöneticileri 3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle
kendilerine sormalıdırlar; ENGELLİLER İÇİN NE YAPTIK, NE YAPACAĞIZ?
Normal
insanın dahi yürüyemediği kaldırım düzenlemeleri, kaldırımlara gelişigüzel
dikilmiş levhalar ve direkler, yürümeye engel kaldırım işgali yapan esnaflar,
park düzenlemeleri, toplu ulaşım araçlarında bulunması gereken engelli
aparatları, uygun ses cihazları, iniş/çıkış rampaları, engelli liftler,
okullar-hastaneler başta olmak üzere resmi kurumlara, bankalara, alış-veriş
merkezlerine engelli erişimi, aile ve toplum eğitimleri, engelli huzurevleri vb
başlıklar altında toplanabilecek çalışmalar…
Engelli
bireyler acınmaya muhtaç değildir. Kendilerine özel ayrıcalık tanınsın da
istemiyorlar. Diğer normal vatandaşların yararlandığı imkânlardan sosyal devlet
olmanın gereği engel durumlarına uygun olarak kendilerinin yararlanması
gerektiğini talep ediyorlar. En somut örnek; tuvalet ihtiyacı biyolojik bir
ihtiyaç olup zorunlu karşılanması gerekir. Caddeye, sokağa çıkan veya bir
kuruma, alışveriş merkezine giden engelli vatandaşımız için engelli tuvaleti
var mıdır acaba? Bu yönde tedbir almak çok mu zordur?
Bir
hususu daha bu vesileyle vurgulamadan geçmeyelim: “Evde Eğitim” Alan
Öğrenciler… Bu çocuklar engelli değildir ama özel eğitim almaları gerekir.
Diyelim ilkokula, ortaokula, liseye giden bir çocuk trafik kazası geçirmiş,
hastalanmış veya başka sebeplerle eve/yatağa aylarca mahkûm olmuş olabilir.
Okula gidemeyen bu çocuk eğitim alamayacak mıdır? Sınavlara giremeyecek midir?
Bu tip öğrencilere yetersizliklere rağmen evde eğitim verilmektedir. Evde
eğitim hizmeti sadece okul müdürlüğü ile görevli öğretmene havale edilecek
kadar da basit bir iş değildir. Eğitim Devletin asli ve devredilemez görevi ise
Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere Devletin bütün kurumları, diğer engelli bireyler gibi evde eğitim alan
öğrencilerin de eğitim ve sorunlarıyla eşgüdüm içinde ilgilenmeleri gerekir.
(Bu alan ayrıca ele alınacak bir konudur.)
Sonuç
olarak, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü kutlu olsun. Kutlu olmasına kutlu olsun
ama bu kutlama sözde/mesajlarda kalmasın. Herkes üzerine düşeni yapıyor mu
yapmıyor mu sorgulanmalıdır. Elbette ki en çok sorumlulukda toplum olarak
hepimizde.
Türk-İslâm
kültürünün hâkim olduğu medeniyet beşiği bu topraklarda engelli bireylere
gösterilen saygı ve hizmet diğer toplumlara örnek olmalıdır.
İnanmayan
Abese Suresi’ne ve Romen Diyojen’i esir
eden askere baksın!
“Acı
duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın”