Sıraç Kültürü ve Anşa Bacılılar

 

Sıraç Kültürü ve Anşa Bacılılar

Dr. Mehmet YARDIMCI

Bazı topluluklar yaşadıkları coğrafyada farklı adlarla adlandırılmışlardır.

Oğuz Türklerinin 24 boyundan birisi olan ve Yıldız Han'a bağlı Oğuz ordusunun en kalabalık, en güçlü, en savaşçı kanadını oluşturan Bozoklar’dan  Beydili kabilesinin Türkmen aşireti olup Tokat, Sivas, Yozgat, Çorum, Amasya bölgesinde yaşayan; Alevî-Bektâşî Türkmen Şeyhi olup, Hacı Bektaş Velî'nin Alevî-Bektâşî tarikatına mensup alimlerinden Hubyar Sultan yolunu yürüten topluluklara genel olarak “Sıraç” denilmiştir.

Sıraç, sözcük olarak Farsça olup; ışık, nur, kandil, çerağ anlamına gelmektedir. Sıraçlar ise Işık saçan, nur saçan topluluk olarak adlandırılmaktadır. Sıraçların yaşadığı bölgelerde Sıraçların ser verip sır vermeyen topluluklar olması nedeniyle sıraç isminin bu topluluklara  güven ve sırrını aç,  sır aç denilerek oluştuğu da ileri sürülmektedir.

Sıraç, sözcük olarak Farsça olup, Kuran-ı Kerim’de Azhab, Furkan, Nuh ve Nebe Sûrelerinde “siracen” olarak geçmekte ve ışık, nur, kandil, çerağ anlamına gelmektedir. Sıraçlar ise ışık saçan, nur saçan topluluk olarak adlandırılmaktadır. Sıraçların yaşadığı bölgelerde Sıraçların ser verip sır vermeyen topluluklar olması nedeniyle sıraç isminin bu topluluklara  güven ve sırrını aç,  sır aç denilerek oluştuğu da ileri sürülmektedir.

1200’lü yıllarda Anadolu’ya gelip yerleşen Beydili Aşireti ve ona bağlı oymaklar, Osmanlı Devleti’nde zorunlu iskâna tabi tutulmaları üzerine. zorunlu iskâna uymak istemeyen bazı Beydili oymakları yerleştirildikleri bölgelerden kaçarak farklı yerlere dağılmışlardır. Hubyar Sultan da Celali isyanları sırasında Tokat ili Almus ilçesine ailesi ile birlikte gelerek Erkilet isimli köye yerleşmiş, köyde sinek çok olduğu için terk edip Tekeli Yaylasına çıkarak burada kendi adıyla anılan Alevî Türkmen ocağı olan Hubyar Ocağını ve Hubyar köyünü kurmuştur. Halen türbesi  Hubyar köyündedir.

Hubyâr Sultan ve Hubyâr Ocağı’nın Alevi-Bektaşî geleneği içinde önemli bir yeri vardır. Çünkü Hubyâr Ocağı, Ahmed Yesevî geleneğini Anadolu’da temsil eden ana ocaklardan birisidir. Sıraçlar Horasan üzerinden Anadolu’ya gelmiş ve Anadolu’yu yurt edinmişlerdir. Anadolu’nun ve Rumeli’nin Türkmen muhitlerinde geniş bir yayılma alanı bulunan Bektaşî tarikatı, köklerini Ahmed Yesevî geleneğine bağlamaktadır.[1]

Sivas ve Tokat bölgelerindeki Beydili boyuna mensup Sıraç Alevileri yaşam tarzları ve inanç biçimleri ile Orta Çağ’ın iki önemli tarikatı olan Bektaşî ve Yesevî’liğin izlerini her anlamda benimsemekte ve devam ettirmektedirler. Sıraç Alevilerinde özellikle Bektaşîlik ve Yesevîliğin izlerinin görülmesinin nedeni gönül ve zihin dünyalarını yabancı etki karşısında çok iyi korumayı başarabilmiş olmalarından kaynaklanmaktadır.

Anşa Bacılılar, Zile’nin Acısu köyünde yaşamış olan Anşa Bacı adındaki karizmatik lidere nispetle bu adla anılmaktadır.

Anşa Bacılılar, kendi ocak sistemlerini yapılaştırmadan önceki dönemlerde Hubyar Ocağı’na bağlı “Sıraç Alevi Topluluğu” içinde yer almışlardır. Ancak Anşa Bacılılar 19. yüzyılın ilk yarısında Sünniliğe yakın durdukları gerekçesiyle Hubyar Ocağı’na ve Hubyar Dedelerine bağlılıklarına son verip, kendilerini bağımsız ocak ilan etmişler; Almus’tan ayrılarak Zile’nin Acısu köyüne yerleşmişlerdir.

 2.Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nın kapatması sonrası Bektaşi tekkelerine yapılan Nakşibendi şeyhlerinin baskıları nedeniyle dağılan Hubyar taliplerini toplayan Veli Baba-(?/1867) Zile Acısu Köyü’nde tarikatını yürütmüştür.

Anşa Bacının eşi Veli Baba, hocası ve yörenin en önemli zakir âşıklarından ve yol ulularından  biri olan:

            “Hubuyar Dedeme olduk bir kervan

Açmış makamını dertlere derman

Alım satım eder hali bezirgan

Aldık anâsırı kâra kâr geldi”

gibi deyişleriyle ünlü Sofuoğlu’nun yetiştirdiği Çekerek Sarıköylü Bektaş Sofu’dan mukaddes emanetleri almış ve tarikat önderi olmuştur.

Sofuoğlu’nun bendeki kayıtlarda orjinal hali böyle olan bu deyişi, İsmail Çelebi’nin kitabında hatalıdır.  “Asıl, kök, soy; şeref ve asâlet” gibi anlamlara gelen unsur sözcüğünün çoğulu olan anâsır sözünü anlamayan biri dörtlüğü bozmuştur.

Sıraç topluluğu, inanç temelleri açısından Hubuyar ocağına bağlıdır. Sıraç Türkmeni  Yesevî ve Bektaşî silsilesini takip eden bir uhrevi lider olarak kabul edilen Hubyâr Sultan, birçok menkıbeye konu olmuştur. Bu menkıbeler günümüzde de Sıraç Alevileri arasında varlığını koruyarak, geçmişten gelen bu mirası devam ettirmektedirler.

Veli Baba vefat ettikten sonra Sıraç Topluluğunun manevi lideri, Tokat ili Zile ilçesi Acısu köyünde yatırı bulunan Anşa Bacı olmuştur.  Onun mistik dünyası etrafında oluşmuş aynı köydeki dergâh da halen bölge Sıraçları için bir dini merkez görevini sürdürmektedir.

Anşa Bacı, Anadolu’da görülen ilk dini kadın liderlerden olup bu gelenek Türklere özgüdür. Eşi Veli Baba’nın Hakk’a yürümesinden sonra şikayetlere maruz kalan Anşa Bacı çocukları ve damadıyla birlikte Tokat’ta ve İstanbul’da yargılanır, Şam’ın Rakka Bölgesi’ne sürgüne gönderilir. Köyüne 3 yıl sonra döner. 70 yaşında hasta, okuma yazma bilmeyen bir kadının inancı uğruna çocuklarıyla birlikte sürgünleri göze alması Sıraçlar nezdinde Anşa Bacı’yı çok yüceltir.

Anadolu kültürünün önemli bir bileşimini oluşturan Anşa Bacılıların sosyal ve kültürel yaşamında dış etmenlerin etkisi oldukça azdır. Bu nedenle ne sosyal yaşamlarında, ne dini pratiklerinde önemli bir değişimden söz edilemez. Çünkü, 1980’lere kadar merkezi politik yapının Alevi Ocaklarını ötekileştirme çabaları karşısında tümüyle inanç ve ritüellerini sır olarak saklayıp koruyan kendi içine kapalı bir yaşam sürüp, geleneksel ocak ve talip topluluğu oluşturan Anşa Bacılılar, Anadolu Aleviliği içindeki en orjinal talip topluluklarından biri olarak kalıp, otantik bir kitle olarak varlıklarını korumuşlardır.

Zile Alevileri kendilerini Dedeci ve Babacı biçiminde sınıflandırmaktadırlar. Bir de Çelebi’lerin soyadı kanunundan sonra Ulusoylar’ın kendilerinin tarikat yürüttüğü ya da tayin ettiği Bektaşi Vekillerin pratik ve ritelleri uyguladıkları taliplerden oluşan,  aslında dedeci Alevi-Bektaşi kitlesi  bulunmaktadır. Bunlar içinde, Alevilik inancını en katı şekliyle uygulayan grup,  Sıraç adı verilen Babacılardır.

Sıraçlar artık; “Biz de varız, bizi yok sayamazsınız, biz de Atatürk’ün kurduğu bu Cumhuriyet’in bekçileriyiz. Ayrımcı değiliz, bölücü değiliz, ırkımız Türk, dilimiz Türkçe, bu vatan hepimizin. Biz Müslümanız, Ya AllahYa Muhammet-Ya Ali deriz, daha ne dememizi bekliyorsunuz” sözlerini her türlü ortamda söylemeye başlamışlardır.[2]

(TRT'de 2016 yılında yayınlanan sıraç belgeselinde aktarılan bilgilere göre): “Acısu'nun mezarlıkları da özgün. renkli, aile simgelerini, (damgalarını) taşıyan mezar taşları ile dikkat çekmektedir. Mezar taşı yazılarında "Ruhuna el fatiha" gibi  Arapça sözcüklere yer verilmeyip "Ruhu şad olsun" biçiminde Türkçe söylemler kullanılmaktadır.

Acısu Türkmeni Anşabacılılar, Orta Asya Şaman geleneklerine yakın durduklarından olsa gerek, soyadları hep Kurt sözcüğü çeşitlemelerinden, Kurt, Akkurt, Karakurt, Kurdoğlu gibi. Ergenekon Destanı'nı anımsatan sözcüklerden oluşmaktadır.

Kapalı bir toplum olmaları nedeniyle bazı pratikleri kendi iç dinamikleri çerçevesinde gerçekleşmekte, cenazelerini ya sabah çok erken, ya gece karanlık bastıktan sonra törenle gömmektedirler. Dışarıya kız vermemeye çalışmakta, Sıraç olmayana kız veren aileleri hoş görmemekte, cinayet işleyenlere de aforoza benzer bir dışlama uygulamaktadırlar.

Anşa Bacılılardan ilk kez 1991 yılında Kemal Cebeci tarafından hazırlanan “Sarıköy Köyü Folkloru” adlı yüksek lisans tezinde bahsedilmiştir. Anşa Bacılılar üzerine yayımlanan makaleler ve bazı tezler dışında çeşitli kitaplar da bulunmaktadır. Bunlardan en son ikinci baskısı 2024’te yayımlanan İsmail Çelebi’nin Veli Baba-Anşa Bacı ve Sıraç Kültürü adlı kitabıdır. Diğer yayınların önemli bir bölümünün Sıraç Kültürü içinde yetişmiş yazarlarca değil, hatta Alevi bile olmayan kişilerce yayınlanmış olmasına karşın bu kitabın Sıraç kültürü içinde yetişmiş, Acısulu İsmail Çelebi tarafından kaleme alınmış olması önemlidir.

Kitabın soru-cevap yöntemi ile hazırlanması diğer kitaplardan en önemli farkı olarak gözükmektedir. 

 

 

                                                                                      



[1] Hasan.Coşkun, 2018. “Anadolu Alevi-Bektaşî Toplumunun İnanç ve Değerlerinde Ahmed Yesevî İzleri

(Hubyâr Sultan Ocağı Örneği)”, II. Uluslararası Hoca Ahmed Yesevî Sempozyumu Bildirileri

Ankara, s. . 119-131.

[2] İsmail Çelebi, Veli Baba-Anşa Bacı  ve Sıraç Kültürü, Vovo Yay. Ankara, 2024, s.11