- 0 356 317 97 66
Sıraç
Kültürü ve Anşa Bacılılar
Dr.
Mehmet YARDIMCI
Bazı topluluklar yaşadıkları coğrafyada
farklı adlarla adlandırılmışlardır.
Oğuz Türklerinin 24 boyundan birisi olan
ve Yıldız Han'a bağlı Oğuz ordusunun en kalabalık, en güçlü, en savaşçı
kanadını oluşturan Bozoklar’dan Beydili
kabilesinin Türkmen aşireti olup Tokat, Sivas, Yozgat, Çorum, Amasya bölgesinde
yaşayan; Alevî-Bektâşî Türkmen Şeyhi olup, Hacı Bektaş Velî'nin Alevî-Bektâşî
tarikatına mensup alimlerinden Hubyar Sultan yolunu yürüten topluluklara genel
olarak “Sıraç” denilmiştir.
Sıraç, sözcük olarak Farsça olup; ışık,
nur, kandil, çerağ anlamına gelmektedir. Sıraçlar ise Işık saçan, nur saçan
topluluk olarak adlandırılmaktadır. Sıraçların yaşadığı bölgelerde Sıraçların
ser verip sır vermeyen topluluklar olması nedeniyle sıraç isminin bu
topluluklara güven ve sırrını aç, sır aç denilerek oluştuğu da ileri
sürülmektedir.
Sıraç, sözcük olarak Farsça olup,
Kuran-ı Kerim’de Azhab, Furkan, Nuh ve Nebe Sûrelerinde “siracen” olarak
geçmekte ve ışık, nur, kandil, çerağ anlamına gelmektedir. Sıraçlar ise ışık
saçan, nur saçan topluluk olarak adlandırılmaktadır. Sıraçların yaşadığı
bölgelerde Sıraçların ser verip sır vermeyen topluluklar olması nedeniyle sıraç
isminin bu topluluklara güven ve sırrını
aç, sır aç denilerek oluştuğu da ileri
sürülmektedir.
1200’lü yıllarda Anadolu’ya gelip yerleşen
Beydili Aşireti ve ona bağlı oymaklar, Osmanlı Devleti’nde zorunlu iskâna tabi
tutulmaları üzerine. zorunlu iskâna uymak istemeyen bazı Beydili oymakları
yerleştirildikleri bölgelerden kaçarak farklı yerlere dağılmışlardır. Hubyar
Sultan da Celali isyanları sırasında Tokat ili Almus ilçesine ailesi ile
birlikte gelerek Erkilet isimli köye yerleşmiş, köyde sinek çok olduğu için
terk edip Tekeli Yaylasına çıkarak burada kendi adıyla anılan Alevî Türkmen
ocağı olan Hubyar Ocağını ve Hubyar köyünü kurmuştur. Halen türbesi Hubyar köyündedir.
Hubyâr Sultan ve Hubyâr Ocağı’nın
Alevi-Bektaşî geleneği içinde önemli bir yeri vardır. Çünkü Hubyâr Ocağı, Ahmed
Yesevî geleneğini Anadolu’da temsil eden ana ocaklardan birisidir. Sıraçlar
Horasan üzerinden Anadolu’ya gelmiş ve Anadolu’yu yurt edinmişlerdir.
Anadolu’nun ve Rumeli’nin Türkmen muhitlerinde geniş bir yayılma alanı bulunan
Bektaşî tarikatı, köklerini Ahmed Yesevî geleneğine bağlamaktadır.[1]
Sivas ve Tokat bölgelerindeki Beydili
boyuna mensup Sıraç Alevileri yaşam tarzları ve inanç biçimleri ile Orta Çağ’ın
iki önemli tarikatı olan Bektaşî ve Yesevî’liğin izlerini her anlamda
benimsemekte ve devam ettirmektedirler. Sıraç Alevilerinde özellikle Bektaşîlik
ve Yesevîliğin izlerinin görülmesinin nedeni gönül ve zihin dünyalarını yabancı
etki karşısında çok iyi korumayı başarabilmiş olmalarından kaynaklanmaktadır.
Anşa Bacılılar, Zile’nin Acısu köyünde
yaşamış olan Anşa Bacı adındaki karizmatik lidere nispetle bu adla
anılmaktadır.
Anşa Bacılılar, kendi ocak sistemlerini
yapılaştırmadan önceki dönemlerde Hubyar Ocağı’na bağlı “Sıraç Alevi Topluluğu”
içinde yer almışlardır. Ancak Anşa Bacılılar 19. yüzyılın ilk yarısında
Sünniliğe yakın durdukları gerekçesiyle Hubyar Ocağı’na ve Hubyar Dedelerine
bağlılıklarına son verip, kendilerini bağımsız ocak ilan etmişler; Almus’tan
ayrılarak Zile’nin Acısu köyüne yerleşmişlerdir.
2.Mahmut’un
Yeniçeri Ocağı’nın kapatması sonrası Bektaşi tekkelerine yapılan Nakşibendi
şeyhlerinin baskıları nedeniyle dağılan Hubyar taliplerini toplayan Veli
Baba-(?/1867) Zile Acısu Köyü’nde tarikatını yürütmüştür.
Anşa Bacının eşi Veli Baba, hocası ve
yörenin en önemli zakir âşıklarından ve yol ulularından biri olan:
“Hubuyar
Dedeme olduk bir kervan
Açmış
makamını dertlere derman
Alım
satım eder hali bezirgan
Aldık
anâsırı kâra kâr geldi”
gibi
deyişleriyle ünlü Sofuoğlu’nun yetiştirdiği Çekerek Sarıköylü Bektaş Sofu’dan mukaddes
emanetleri almış ve tarikat önderi olmuştur.
Sofuoğlu’nun bendeki kayıtlarda orjinal
hali böyle olan bu deyişi, İsmail Çelebi’nin kitabında hatalıdır. “Asıl, kök, soy; şeref ve asâlet” gibi
anlamlara gelen unsur sözcüğünün çoğulu olan anâsır sözünü anlamayan biri
dörtlüğü bozmuştur.
Sıraç topluluğu, inanç temelleri
açısından Hubuyar ocağına bağlıdır. Sıraç Türkmeni Yesevî ve Bektaşî silsilesini takip eden bir
uhrevi lider olarak kabul edilen Hubyâr Sultan, birçok menkıbeye konu olmuştur.
Bu menkıbeler günümüzde de Sıraç Alevileri arasında varlığını koruyarak,
geçmişten gelen bu mirası devam ettirmektedirler.
Veli Baba vefat ettikten sonra Sıraç Topluluğunun
manevi lideri, Tokat ili Zile ilçesi Acısu köyünde yatırı bulunan Anşa Bacı
olmuştur. Onun mistik dünyası etrafında
oluşmuş aynı köydeki dergâh da halen bölge Sıraçları için bir dini merkez
görevini sürdürmektedir.
Anşa Bacı, Anadolu’da görülen ilk dini
kadın liderlerden olup bu gelenek Türklere özgüdür. Eşi Veli Baba’nın Hakk’a
yürümesinden sonra şikayetlere maruz kalan Anşa Bacı çocukları ve damadıyla
birlikte Tokat’ta ve İstanbul’da yargılanır, Şam’ın Rakka Bölgesi’ne sürgüne
gönderilir. Köyüne 3 yıl sonra döner. 70 yaşında hasta, okuma yazma bilmeyen
bir kadının inancı uğruna çocuklarıyla birlikte sürgünleri göze alması Sıraçlar
nezdinde Anşa Bacı’yı çok yüceltir.
Anadolu kültürünün önemli bir bileşimini
oluşturan Anşa Bacılıların sosyal ve kültürel yaşamında dış etmenlerin etkisi
oldukça azdır. Bu nedenle ne sosyal yaşamlarında, ne dini pratiklerinde önemli
bir değişimden söz edilemez. Çünkü, 1980’lere kadar merkezi politik yapının
Alevi Ocaklarını ötekileştirme çabaları karşısında tümüyle inanç ve ritüellerini
sır olarak saklayıp koruyan kendi içine kapalı bir yaşam sürüp, geleneksel ocak
ve talip topluluğu oluşturan Anşa Bacılılar, Anadolu Aleviliği içindeki en
orjinal talip topluluklarından biri olarak kalıp, otantik bir kitle olarak
varlıklarını korumuşlardır.
Zile Alevileri kendilerini Dedeci ve
Babacı biçiminde sınıflandırmaktadırlar. Bir de Çelebi’lerin soyadı kanunundan
sonra Ulusoylar’ın kendilerinin tarikat yürüttüğü ya da tayin ettiği Bektaşi
Vekillerin pratik ve ritelleri uyguladıkları taliplerden oluşan, aslında dedeci Alevi-Bektaşi kitlesi bulunmaktadır. Bunlar içinde, Alevilik
inancını en katı şekliyle uygulayan grup, Sıraç adı verilen Babacılardır.
Sıraçlar artık; “Biz de varız, bizi yok
sayamazsınız, biz de Atatürk’ün kurduğu bu Cumhuriyet’in bekçileriyiz. Ayrımcı
değiliz, bölücü değiliz, ırkımız Türk, dilimiz Türkçe, bu vatan hepimizin. Biz
Müslümanız, Ya AllahYa Muhammet-Ya Ali deriz, daha ne dememizi bekliyorsunuz” sözlerini
her türlü ortamda söylemeye başlamışlardır.[2]
(TRT'de 2016 yılında yayınlanan sıraç
belgeselinde aktarılan bilgilere göre): “Acısu'nun mezarlıkları da özgün. renkli,
aile simgelerini, (damgalarını) taşıyan mezar taşları ile dikkat çekmektedir.
Mezar taşı yazılarında "Ruhuna el fatiha" gibi Arapça sözcüklere yer verilmeyip "Ruhu
şad olsun" biçiminde Türkçe söylemler kullanılmaktadır.
Acısu Türkmeni Anşabacılılar, Orta Asya
Şaman geleneklerine yakın durduklarından olsa gerek, soyadları hep Kurt sözcüğü
çeşitlemelerinden, Kurt, Akkurt, Karakurt, Kurdoğlu gibi. Ergenekon Destanı'nı anımsatan
sözcüklerden oluşmaktadır.
Kapalı bir toplum olmaları nedeniyle
bazı pratikleri kendi iç dinamikleri çerçevesinde gerçekleşmekte, cenazelerini ya
sabah çok erken, ya gece karanlık bastıktan sonra törenle gömmektedirler. Dışarıya
kız vermemeye çalışmakta, Sıraç olmayana kız veren aileleri hoş görmemekte, cinayet
işleyenlere de aforoza benzer bir dışlama uygulamaktadırlar.
Anşa Bacılılardan ilk kez 1991 yılında
Kemal Cebeci tarafından hazırlanan “Sarıköy Köyü Folkloru” adlı yüksek lisans
tezinde bahsedilmiştir. Anşa Bacılılar üzerine yayımlanan makaleler ve bazı
tezler dışında çeşitli kitaplar da bulunmaktadır. Bunlardan en son ikinci
baskısı 2024’te yayımlanan İsmail Çelebi’nin Veli Baba-Anşa Bacı ve Sıraç
Kültürü adlı kitabıdır. Diğer yayınların önemli bir bölümünün Sıraç Kültürü
içinde yetişmiş yazarlarca değil, hatta Alevi bile olmayan kişilerce
yayınlanmış olmasına karşın bu kitabın Sıraç kültürü içinde yetişmiş, Acısulu
İsmail Çelebi tarafından kaleme alınmış olması önemlidir.
Kitabın soru-cevap yöntemi ile
hazırlanması diğer kitaplardan en önemli farkı olarak gözükmektedir.