- 0 356 317 97 66
Hemşehrimiz Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Yardımcı
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesinde yapılan Davut Sularî Sempozyumunda 41
Yıl Önce Zileli Âşık Nevruz Bacı ve Turhallı Âşık Kul Semaî’nin Turhal’daki evinde yaptığı görüşmenin
anılarına dayalı bir bildiri sundu.
Yardımcı,
bildirisinde Davut Sularînin İlk kez Turhal’da okuduğu türkülerle, bilinmeyen
deyişlerini ve Semaî – Sularî atışmalarını su yüzüne çıkardı. Bu bildiriyle
Davut Sularî’nin kendisi hakkında Yardımcı’nın bir yazı yazmasını vasiyet eder
tarzda doğaçlama söylediği:
Davut Sularî’yem manâ okuram
Hikmet
culfasıyam metah dokuram
SemaÎ’ynen sema raksın yapıram
Muhabbetten kelam kılsa yardımcı
*
Gerçi
Davut Sularî’yem aptal serseri biri
İnsansın gezersin amma inan değilsin diri
Hamdolsun ki yüzümde yok benim kıyamet kiri
Sevgi
sohbet şefkatinden bana karşı yaz görem
*
Mümin
eller Hakk’a gayret
Etmeyin nutkuma hayret
Şimdi
demde bir muhabbet
Kurduğum yeter mi hocam
birer dörtlüğü biçiminde olan üç deyişteki
vasiyetini önemseyip doğumunun 100. Yılında vasiyetini yerine getirmiştir.
Üniversite kütüphanesi için götürdüğü
Başlangıcından Günümüze Türk Halk Şiiri, Türk Halk Edebiyatında Nesir ve Nazım
Nesir Karışık Türler, Halk Bilimi Yazıları, Pir Sultan, Kul Himmet ve 16. Yüzyıldan Günümüze İz Bırkan Zileli
Şairler gibi on kitabı da Erzincan
Binali Yıldırım Üniversitesi Rektörü sayın Prof, Dr. Akın Levent’in odasında
sunup kitaplar üzerinde konuşması, sempozyumdan kalan güzel anılardan bir
parçası olmuştur.
Dr.
Mehmet Yardımcı’nın konuşma metnini sunuyoruz.
Kul Semaî Davut Sularî
TURHAL'DA ÂŞIK SEMÂÎ'NİN EVİNDE
DAVUT SULARÎ İLE BİR ANI
Dr.
Mehmet YARDIMCI
17 Ocak 1985'te sanatını icra ederken Âşıklar kahvesinde bir atışma sırasında vefat
eden, sazla bir ömür tüketen Davut Sularî,
güçlü bir söz ustası olmasının yanında
Siyah perçemlerin yar yar dökmüş yüzüne
gibi dillerden düşmeyen
türküleriyle usta bir müzisyen özelliğine sahiptir.
Âşıklık geleneklerinin tümünü yerine
getirebilen atışmanın, leb değmezin, taşlamanın, güzellemenin en iyi
örneklerini veren, bir şiirinde:
Pîr
elinden içtim dolu
Öğrendim
erkânı yolu
diyerek bâdeli âşıklar kervanına katıldığını
belirten Sularî'yle 22 Kasım 1984’te
Turhal’da, Turhallı Âşık Kul Semaî’nin evinde bir araya gelmiştik.
Kırk
yıldır sazına ses veren iki usta âşık,
âşıklık geleneğince halleşip, ayak tutup, atışıp bizlere; âşığa, âşıklık geleneğine yaraşır bir gece
geçirtmişlerdi.
Derin
bir halk bilimine sahip Sularî, Erzincan yöresinden bazı menkıbelerle Âşık
Noksanî için sorduğum bir soru nedeniyle
Noksanî’nin kerametlerini anlattı.
Sohbetine doyum olmayan âşık sazını kucağına alıp Semaî’ye meydan
açtı. Doğmaca şiir okudu, benden ayak
isteyip verdiğim ayakla atışıp Semaî’yle ustalıklarının hünerlerini bir bir
sergilediler.
İki
usta âşık Kul Semaî ve Davut
Sularî’nin bu denli samimi bir ortamda
içtenlikle çalıp söylemeleri her zaman
yaratılabilecek bir olay değildi.
Şiirler ayak verilip doğaçlama (irticalen) söylendiğinden teybe almayı uygun bulup kalıcı olmasını
sağladık.
Ne
bilirdik ki o geceki
söyleyişlerinde:
Davut
Sularî’yem mana okuram
Hikmet
culfasıyam metah dokuram
Semaî’ynen
sema raksın yapıram
Muhabbetten
kelam kılsa Yardımcı
ve
Gerçi
Davut Sularî’yem aptal serseri biri
İnsansın
gezersin amma inan değilsin diri
Hamdolsun
ki yüzümde yok benim kıyamet kiri
Sevgi
sohbet şefkatinden bana karşı yaz görem
diyen,
sanki kendisiyle ilgili bir yazı yazmamı vasiyet eden, bu güzel geceden sonra memleketine giden
Davut Sularî’nin kısa bir süre sonra acı haberi gelecekti…
Son
dönemin en usta âşıklarının başında gelen Davut Sularî’ye Tanrı’dan rahmet
dilerken teybe kaydettiğimiz şiirlerini ve sorduğum sorulara verdiği yanıtları
gün ışığına çıkarmayı hem bu usta âşığa vefa borcu, hem de halk kültürü adına kendime bir görev
saymaktayım.
Söze,
Davut Sularî Turhal’a gelince Kul
Semaî’yi yerinde bulamayışına söylediği şiir ve
Sema’i’nin söyledikleri ile
başlayalım:
Sularî:
Keçeli
Rıza’ynan yollardan geldim
Seni
bulamadım söyle nerdeydin
Gece
sabaha dek kahve bekledim
Bir
habercik veremedim nerdeydin
Semaî:
Dün
bir aşk atıyla seyyaha çıktım
Sen
gelince olamadım ne deyim
Nice
sözle gönül kalesin yaptım
Sen
gelince olamadım ne deyim
Sularî:
Rıza
gider gelir kitlidir dükkân
Bilmem
ki ne yerde pürhanda yâran
Yoldan
gelmiş gayet yorgun bir kervan
Sohbetine
eremedim ne deyim
Semaî
Sana
derim ben bu candan geçmiştim
Yine
gönüllere dükkân açmıştım
Zannetme
ki kardeş senden kaçmıştım
Sen
gelince olamadım ne deyim
Sularî:
Hanedan
kişiler bilirim kaçmaz
Dost
sırrı baş gitse aduya açmaz
Senden
başka kimse değerim biçmez
Meydanına
varamadım nerdeydin
Semaî:
Eşim
ile davet üzere gittim
Aldım
muhabbet bal okşayıp içtim
Söyle
yoksa gardaş hata mı ettim
Sen
gelince bulunmadım ne deyim
Sularî:
Davut Sularî
der ey canı canan
Bilirim
haneden istermiş mihman
Sen
benim derdime merhemler olsan
Elin
ile saramadın nerdeydin
Semaî:
Kul
Semaî’m dostum dostu arardım
Geldiğine
bilsen nasıl sevindim
İstersen
emanet canım verirdim
Hizmetine
eremedim ne deyim
Âşık
Davut Sularî, bildiğimiz gibi sazını hemen her konuda konuşturan doğaçlaması
çok güçlü usta bir âşıktır.
İşte Semaî’nin eşi Âşık Nevruz Bacı’nın çay
getirmeyişini hemen sazı ile dillendirişi
şöyle olmuştur:
Beyler
size benim dileğim vardır
Niçin
halim sormaz bu Nevruz sultan
Uzak
yoldan geldim gayet yorgunum
Neden
bir çay vermez bu Nevruz Sultan
Almış
yarin gelinleri konuşur
Sevdiği
Semaî ile yarışır
Kelam
derim dudaklarım buruşur
Noksan
halim görmez bu Nevruz Sultan
Davut
Sularî’yem etse de ne hal
Muhabbet
elinden olur şeker bal
Meclis
ahbabıynan olan hasbihal
Herhal
bizi kırmaz bu Nevruz Sultan
Âşık
Nevruz Bacı’ya bu söyleyişten sonra Semaî,
tezeneyi sazının teline vurup meydan açtı ustaca söyleştiler:
Semaî:
Nevruz
halim sormaz diye gücenme
Sormaktadır
canım sorduğundandır
Gizli
yaralarım sarmaz zannetme
Sarmaz
zannettiğin sardığındandır
Sularî:
Yarine
bir hizmet dedim de kalktı
Yerine
cevaplar verdiğindendir
Evet
can ortağın hem can yoldaşın
Onun
ile yola girdiğindendir
Semaî:
Gelip
şu dünyaya başını vurdun
Mevsim
kış geliyor her hal üşüdün
Senin
şu halini bilir umudun
Bilmez
zannettiğin bildiğindendir
Sularî:
Nevruz
Sultan sana bir fener idi
Divan
oğlu kızı torunlar verdi
Sana
arka verip haneni kurdu
El
bağlı huzurunda durduğundandır
Semaî:
Tenkit
etme dostum haller sorulur
Sel
kesilir yine çaylar durulur
Sana
da bir canlı bina bulunur
Bulmaz
zannettiğin bulduğundandır
Sularî:
Derler
ki bir ağaç dalıyla gürler
Kepenek
altındra yatarmış erler
Keçeci
gibi gerçekler pirler
Kudret
kanadını gerdiğindendir
Semaî:
Semaî der Davut Sularî Baba
Bende
bir can bir saz bir hırka aba
Neler
neler yaratıcıdır Hüda
Bin
saati bile sürdüğündendir
Âşık
Davut Sularî bu söyleyişten sonra sazına eğilip doğaçlama bir türkü okudu:
Ulu
dağlar gibi kar olan başım
Gözlerimin
yaşı sel değil ya ne
Hep
kalkıp gidiyor bu zayıf döşüm
Beni
taşa tutan el değil ya ne
Acaba
var mıdır toprağın feri
Yağmurun
yağışı çamurun dili
O
nedir ağlatır şeyda bülbülü
Baharda
açılan gül değil ya ne
Davut
Sularî’yem mana yetirem
Misafir
olup da gaybe oturam
Her
düşünce müşkilini bitirem
Adap
erkân ile yol değil ya ne
(Bu türküyü ilk kez Turhal’da doğaçlama
okumuştur. bazı kayıtlarda ise mahlassız okunmaktadır.
İçten
ve duyarak okuduğu bu türküden sonra,
bana yönelip çevredeki halkbilim alanındaki çalışmalarımı bildiğinden
sazına benim için ses verdi:
Biraz
evvel dedik senin için heyhat
Muhabbet
bezmini kursa Yardımcı
buradaki
âşıklar cem-i mevcudat
Künye
defterine alsa Yardımcı
Her
sözüm terazi sazı bende tart
Çerik
çürük varsa kaldırıp da at
İnsan
bir değildir değişik sıfat
Fevzi
kuvvetini bulsa Yardımcı
Ben
âşığım diyen vatanda çoktur
Yokla
ki hurcunu bak gevher yoktur
Evet
âdem Hak’tır kâinat Hak’tır
Bizi
de gönlünde tutsa Yardımcı
Bir
elinden alıp içmişem ahım
İnsiyatin
dedi hikmet kitabım
Bezm-i
elest etmiş hikmet şarabım
Can
şikest olmadan verse Yardımcı
Doğumum
Erzincan Çayırlı yerim
Böyle
maadadır ol nazlı pirim
Ben
bir mazlum canan demirem şirin
Fazilet
künyesin bulsa Yardımcı
Davut
Sularî’yem mana okuram
Hikmet
culfasıyam metah dokuram
Semaî’ynen
sema raksın yapıram
Muhabbetten
kelam kılsa Yardımcı
Âşığın
coşması selin çağlaması gibidir. Sel
akar gider, önünde durulmaz daha.
Davut
Sularî de öyle coştu, söyledi, söyletti peş peşe… Divanî ayağından okuduğu:
Ben
derdi giriftarem ki deme hitabım yoktur
Cemali
canandır gönlüm nikabım yoktur
Derdi
giriftarem kırk altı yıldır derbederem
Ayaksız
kütüphaneyem elimde kitabım yoktur
Gerçi
mest-i elestiysem kendi ağamdan çoktur
İçmişem
bir meyhaneyem elde şarabım yoktur
Daim
sökülürem dağlardan gelen sesim toktur
Kuru
taşa dönmüşem ki inan toprağım yoktur
Daha
taze bir dal idim kendi bağımda bittim
Bir
kasırga geldi aldı götürdü kökten yittim
Bilmezem
ki bülbülü nalanı ol demden ettim
Kurumuş
bir dal gibiyim inan yaprağım yoktur
Aşk
ile dünya dolmuştur Davut Sularî inan
Bir
zaman memurdum amma küllüden oldum bir an
Hepsi
kaçtı gitti kalmadı yanımda bir yaran
Evim
barkım harap olmuş inan otağım yoktur
Yaşam
öyküsünden bazı kesitler sergilediği bu duygulu ve çok güçlü söyleyişten sonra
durmadı. Yine kendine özgü üslubuyla
doğaçlama divani okumaya devam
etti:
Fuzulî
der âşık benem Mecnun’un adı vardır
Hele
ne çeşit insanım kaleminle yaz görem
Bir
bahar eyyamıyam ki sen bir kasırga gibi
Muhabbet
yeli olup da bana karşı yağ görem
Hicran
elemi değmiştir hicran ile dağlandım
Sanmayın
ki ben dertliyim amma ta ki zağlandım
Zincir-i
aşk ile de girizgar olup bağlandım
Eğer
zağrı velayetsen ben kendimi çiz görem
Amma
dostum el uzattın tepmem elin kenara
Zerre
kadar söz gelince olmam nutku mubara
Gerçi
âşık-ı sadıksan inan vechi didara
İsterim
ki daim dostta ak olacak yüz görem
Nice
alem nice meclis nice zindanlar gördüm
Nice
tabiplere gittim derdim devasın sordum
Sokrat
Eflatun’lar kaçtı orta yerlerde durdum
Ne
olur yarama merhem varsa getir sür de görem
Gerçi
Davut Sularî’yem aptal serseri biri
İnsansın gezersin amma inan değilsin diri
Hamdolsun
ki yüzümde yok benim kıyamet kiri
Sevgi
sohbet şefkatinden bana karşı yaz görem
deyip son dizelerinden benim için söylediği
belli olan bu deyişten sonra yine bana yönelip “hocam” ayaklı bir söyleyişte
bulundu.
Cemaat
içinde kelam
Verdiğim
yeter mi hocam
Gözlerinle
mucizeler
Gördüğün
yeter mi hocam
Muhabbet
dediğin baldır
Erkân
dediğinse yoldur
Yazdım
kalem biten doldur
Serdiğim
yeter mi hocam
Dönmem
ben Hakk’ın yolundan
Çekmişim
elin dilinden
Bunca
muhabbet gülünden
Verdiğim
yeter mi hocam
Mümin
evler Hakk’a gayret
Etmeyin nutkuma hayret
Şimdi
demde bir muhabbet
Kurduğum
yeter mi hocam
Hey
Davut Sularî’m heye
El
sundunuz candan meye
İkrarımız
elif beye
Erdiğim
yeter mi hocam
Davut
Sularî’nin peşpeşe söyleyişlerinden sonra Kul Semaî sazını kucağına alıp
tezeneyi teller üzerinde gezdirmeye başladı.
İki âşığın da sazları kucaklarında idi.
Ayak istediler benden. Gördüm
ayağını verdim usta âşıklara.
Ustaca işlediler ayağı:
Semaî:
Çok
şükür yaratan yüce Mevla’ya
Hakikatten
haber verenler gördüm
Güneşsiz
ahmaklar dünya bom boştur
Dağların
arkasın görenler gördüm
Sularî:
Hikmet
pazarında Fevzi kudretin
Susuz
değirmenler kuranlar gördüm
Hikmet
göçündeyken kuru taş içre
Kurdun
da rızkını verenler gördüm
Semaî:
Halden
bilmeyenler hala hoş değil
Kurumuş
meyvede lezzet hoş değil
Yirminci
asırda ilim boş değil
Gerçek
bohçasını serenler gördüm
Sularî:
Ariflerin
bohçasını açınca
Orta
yere gevherini saçınca
Değerin
keşfedip baha biçince
Nice
defterleri dürenler gördüm
Semaî:
Hakikat
yolunda gerçek yol diye
Arının
yaptığı tatlı bal diye
Şu
bizim Turhal’da can kurban diye
Muhabbet çiçeği verenler gördüm
Sularî:
Sensin
be insafsız sormazsın beni
Sevgili
uğruna koydum bu canı
Yalnız
başıma ben kestirdim seri
Yar
ile dert devran sürenler gördüm
Semaî:
Çile
çekmeyenler gülmez dediler
Eldeki
boş kabı dolmaz dediler
Çağıranlar
mahrum olmaz dediler
Sabredene
murat verenler gördüm
Sularî:
Sabır
taşı olsa bile de çatlar
Elbet
menzilini alır insanlar
Ben
ademe bende yoktur kanatlar
Hakkın
rızasına erenler gördüm
Semaî:
Nice
âşık sadık yollarda gezmiş
Kul
Semaî türlü dallarda gezmiş
Mecnun
Leyla için çöllerde gezmiş
Leyla
diye Mevla görenler gördüm
Sularî:
Herkes
bulamazmış gani Mevla’yı
Her
kul keşfedemez Davut Sularî
Defteri
kudrette gerçek dünyayı
Ama
çoğu yolda kalanlar gerdüm
deyip söyleyişi bağladıktan sonra Âşık
Davut Sularî’ye bazı sorular
yönelttim.
Bunlardan biri her ne kadar çeşitli
kaynaklarda bulunsa da yaşamı üzerine kendi ağzından gerçek bilgileri
alabilmekti. Sorduğum soruya verdiği yanıt:
Babam
Veli Ağbaba ile annem Rindi’den 1926 yılında Erzincan Çayır ilçesinde doğmuşum.
Soyum Haşimi kabilesinden İmam Musa-i Kâzım’ın torunu İbrahim’i Mükerremin oğlu
Seyit Muhammet Hayranî Veli’nin neslindenim. 17 yaşında manâ aleminde aşk meyi
içmişimdir. Arap ve Fars devletleri ile on bir Avrupa devletinde halk şiirimizi
tanıtma gayretinde bulundum. Çeşitli bilim adamları ile konferanslar verdim.
Alman ve Fars dillerini iyi bilirim. 46 senelik saz şairiyim.
Eski
Türk geleneğini sürdüren âşıklardanım. 1980-1982 yılları arasında safkan Arap
atımla Anadolu’yu karış karış dolaşıp 35 bin kilometre yol kat ettim. Her köyde sazıma ses verdim. Sonra atımı
Erzurum’un Mirseyit köyünde Mehmet Şahin’e verdim.
Muzaffer
Sarısözen ve Ulvi Cemal Erkin’in aracılığı ile
İstanbul radyosunda göreve başladım. 1950 yılından 1965’e kadar halk
türküleri okudum. 1965’te ayrılıp isteğim üzerine serbest saz şairliğine devam
ettim. Biçiminde olmuştur.
Biraz
da türkü dinlesek dediğimde de şu türküleri seslendirdi:
Siyah
perçemini dökmüş yüzüne
Salınarak
gelen hümaya bakın
Kimden
söz işitmiş düşmüş hüzüne
Keder
yakışmayan simaya bakın
Yaktın
yandırdın beni
Zalim
aldattın beni
Ne
dedim de darıldın
Bir
pula sattın beni
Ağ
göğsün üstüne bir bağ biçilmiş
Binbir
çeşit çiçeklerden dikilmiş
Dün
uğradım bir ücraya çekilmiş
Bulut
mu kaplamış şu aya bakın
Elin
sitemini yar yar ağlarken gördüm
Gül
dibinde kâhgül sararken gördüm
Bir
seher akşamı çağlarken gördüm
Davut
Sularî deki sevdaya bakın
*
Kirpiğin
kaşına değdiği zaman
Bekletme
sevdiğim vur beni beni
Sevdanın
şafağı söktüğü zaman
Diyardan
diyara sür beni beni
Saçların
rüzgârı tel tel biçende
Dudağın
dilinden şerbet içende
Gönlümde
duygular ateş saçanda
Alevden
gömleğe sar beni beni
Hasretin
bırakıp özlem getiren
Güllerin
yerine diken bitiren
Gönlümde
yarayı açan o tren
Ötünce
hatırla yar beni beni
Tercan
illerinden gelen bir güzel
Açmış
ağ göğsünü sallanır bir hoş
Kınalanmış
parmakları elleri
Oturdu
yanıma dilleri bir hoş
Davut
Sularî der bağrıma akar
Hicranın
ateşi canımı yakar
Can
alıcı gözle yüzüme bakar
Naz
u işve ile sallanır bir hoş
biçiminde
çaldı söyledi coşku ile. Âşıklık geleneğinin büyük ustalarından Davut
Sularî'yi, Kul Semaî’yi ve eşi Âşık
Nevruz Bacı’yı özlemle anıyor, ruhları
şad olsun diyorum.