-10 KASIM ATATÜRK’Ü ANMA HAFTASI NEDENİYLE- ATA’YA ŞİKÂYET VE ÖZÜR…

 

İsmail Çelebi

Emekli Bakanlık Müfettişi

 

            Aramızdan ayrılışının 87’nci yılında Devletimizin ve Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk’ü öncelikle saygı, minnet  ve şükranla anıyorum.

            10 Kasım’ı içine alan hafta Atatürk’ü Anma Haftası olacak; bayrak asma, saygı duruşları, programlar, yayınlar, yayımlar, şiirler, şarkılar, türküler… ve diğer etkinliklerle Ata anılacak… (Rutin programlar)

            Böyle anlamlı bir haftada 40 yıllık bir eğitimci olarak şikâyetlerimi alenen Ata’mıza yapmak istiyorum.

            Şikâyetçi olduklarım:

1.         İlkokul, ortaokul, lise ve üniversitede bana/bizlere eğitim vermiş bütün öğretmenler/hocalar, müdür-dekan-rektörler.

2.         Ortaokul yıllarımdan itibaren okumaya çalıştığım gazete ve dergiler; bunların yazarları, yorumcuları.

3.         Mensubu olduğum Milli Eğitim camiasının lider kadrosu, yöneticileri, kıdemli abileri ve diğer meslektaşlar.

4.         Eğitim camiasının dernekleri, sendikaları, vakıfları.

5.         Ayrım yapmaksızın bütün siyasi partilerin yetkilileri.

6.         Ve bunlarla illiyet bağı olan diğer ilgili ve yetkililer.

 

Şikâyetin konusu:

 

“Kahire’de 27 Şubat 1946’da müzakereleri yapılıp, 27 Aralık 1949’da Türkiye tarafından onaylanan 18 Mart 1950’de 5596 Sayılı Kanun ile uygulanmaya konulan “Fulbright-Fulbrayt- Anlaşması” hakkında şahsımın hiçbir surette bilgilendirilmemiş olması.

 

Şikâyetin kapsamı:

 

Fulbright Anlaşması tam bir Milli Eğitim anlaşmasıdır. Program Anlaşması olarak lanse edilmiştir. Türkiye ile ABD arasında yapılmış anlaşmanın resmiyetteki hedefi, Türkiye ile Amerika arasında karşılıklı öğrenci değişimini sağlamaktır. Yaklaşık 75 yıldır uygulanagelen ama üzerinde hiç mi hiç konuşulmayan, tartışılmayan, gündeme bile getirilmeyen, (Maşallah) noktasına virgülüne dokunulmayan uzun ömürlü dayanıklı bir anlaşmadır!

 

Bu anlaşmayla:

a.         Ülkemizde “Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu” kurulacak, bu komisyon parası TC Hükümeti tarafından finanse edilecek olan ‘eğitim programlarının’ yönetimini kolaylaştıracaktır. Komisyonun bütçesi ABD Dışişleri Bakanı tarafından onaylanmadan sarf edilemeyecektir.  Veznedarını ABD Dışişleri Bakanı tayin edecektir.

b.         Bu komisyon 8 kişiden oluşacak. 4’ü TC vatandaşı, 4’ü ABD vatandaşı olacak. (Dikkat! Ülkemizdeki bu komisyonun başkanı kim olacaktır sizce?) ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi komisyonun başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit çıkması halinde kararı komisyon başkanının oyu belirleyecektir.  (Komisyonun ABD’li üyelerinden 2’sinin CIA ajanlarından belirlendiği basına yansımıştır.)

c.         İlgili kanunun 8’inci maddesine göre; Komisyonun merkezi Ankara olacaktır ama komisyon veya birimleri dilediği yerlerde toplantı yapabilecektir. (Maksat ne olabilir?)

d.         Anlaşma’nın en önemli özelliğinin; “Amerika’nın Türkiye’ye göndereceği uzman, araştırmacı, öğretim üyesi adı altındaki personel ile geleceğin Türk yöneticilerini yetiştirmek üzere, Amerika’ya gönderilecek Türk öğrenci, öğretim üyesi ve kamu görevlilerinin durumlarının (eğitim-öğretim, araştırma,  yolculuk, tahsil ücreti, geçim masrafları ve öğretimle ilgili diğer harcamaların karşılanması gibi) yasal güvenceye kavuşturulmuş olduğudur.

 

Rahmetli İsmet Paşa 1963 yılında;

“Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum sonucu bana gelmeden, Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurlardan önce sefirden öğreniyorum” sözlerini gerçekten demiş midir? Keşke yalanlayan olsaydı!

 

Ata’mıza şikâyetimin özü buydu. Eğitime ömrümü verdiğim halde böyle önemli bir Anlaşma’dan bize hiç bahsedilmemişti. Tabir-i caizse eften püften, fındık içini doldurmayan konularla ilgili seminerler, toplantılar, konferanslar yapıldı bu konuda bir cümle sarf edeni duymadım. Prof, doç. unvanlı koca koca hocalar! bile eğitim konusunda ahkâm keserlerken neden böyle önemli bir anlaşmayı es geçmişlerdir anlamakta zorlanıyorum. Televizyonlarda o kadar eğitim programları izledim, gazetelerde takip ettim, siyasi parti temsilcilerinin eğitim konusunda esip gürlediklerini gördüm, adeta gizli bir el “Fulbright Anlaşması” hakkında konuş(a)mayacaksınız dercesine sus pus! edilmişler. Elbette ki istisnai sesler çıkmış ama onların sesi de cılız kalmıştır.

İster istemez bir Türk vatandaşı olarak aklımıza geliyor; ülkemizin eğitim politikalarını bu eğitim komisyonu mu belirliyor acaba?

 

Özür diliyorum Atam! Ben de özür diliyorum sizden!

 

40 yılı aşkın ömrünü eğitime vermiş birisi olarak doğrudan Milli Eğitim’i ilgilendiren “Fulbright Anlaşması”nın ne olup/ne olmadığını ben de öğrencilerime, meslektaşlarıma, çevreme yazılı veya sözlü olarak anlat(a)madım, yorumlayamadım, değerlendiremedim. Çünkü, ben de bilmiyordum!