- 0 356 317 97 66
05
Aralık 2024 tarihli ÖZHABER GAZETESİ’NDE; “Engelli Söylemi Lafta Kalmasın!”
başlığıyla bir yazı kaleme almıştık.
Bu yazıda; 3 Aralık Günü’nün “Dünya
Engelliler Günü” olarak Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildiğinden
bahisle engelliler durumuna dikkat çekmeye çalışmıştık. Günün/haftanın amacına
uygun kutlanmasını bekliyor ve tebrik ediyorum.
Tekrar özetle vurgulayalım:
Nüfusumuzun ortalama %10’u
engellidir, yaklaşık 8-10 milyon nüfus demektir. İsveç, Norveç, Bulgaristan,
Danimarka gibi daha birçok ülkenin nüfusundan fazla engelli vatandaşımız
bulunmaktadır.
Engelliler deyince akla aynı
davranış özelliğini gösteren/gösteremeyen tipler gelmemelidir. Farklı
gruplandırmaları mevcuttur; zihinsel, işitme, görme, ortopedik, dil ve konuşma,
fiziksel/psikomotor, duyuşsal, psikososyal, çoklu engellilik ile
ruhsal/duygusal, süreğen hastalığı olanlar, dikkat eksikliği ve hiperaktivite
bozuklu olanlar şeklinde türleri vardır. Engelli sayılmamakla birlikte bu gruba
“Evde Eğitim” alanları da ekleyebiliriz.
-Herkes, engelli adayıdır.
-Eğitimde feda edilecek
tek bir birey yoktur.
-Engelli birey acınmaya
muhtaç değildir.
-Engelli birey özel
ayrıcalık istemiyor.
-Hiçbir insan, engeli
nedeniyle dışlanamaz.
-Hiçbir engelli,
görünmediği için önemsizleştirilemez.
-Asıl engel gözde değil,
gönüldedir.
-Herkes aynı hızda
gidemez, ama herkes aynı değerdedir.
-Engelliye yardım bir
iyilik değil, insanlık borcudur.
-Acı hissediyorsan
canlısın, başkasının acısını hissediyorsan insansın.
-İnsanı engelli yapan
bedeni değil, insanı engelleyen bakışlarıdır.
-Toplum kenetlenince
büyür; kucaklaşınca insanlaşır.
-Engellilik, bireyin değil
toplumun ürettiği engellerle derinleşir.
-Önyargılar, zihinlerdeki
en ağır engellerdir.
-Eşitlik bir lütuf değil,
insan onurunun gereğidir.
-Esas acı, görülmeyen
acıdır.
-İnsanı güçlü yapan
kasları değil, dayanma gücüdür.
-İnsan, makamla değil; insana
verdiği değerle yücelir.
-Engelliye yüzünüzü
ekşitmeyin!
…………………………………………………………………………..
Yukarıdaki çok manidar sözlerle ilgili; sayfalarca yazılar, şiirler,
kitaplar, öyküler yazılıp türküler yakılmaz mı? Elbette, fazlasıyla…
"Ayinesi iştir kişinin lafa
bakılmaz" sözünü de unutmamak gerekir. Yazmak, çizmek, söylemek
yetmez, bunların “işe dönüşmesi” beklenir. Engellilerle ilgili bu dönüşümü kim
yapacak?
-Öncelikle toplumun her kesimi.
Öncülüğü kim yapacak?
-Toplumun örgütlenmiş hali olan
Devletin bütün birimleri.
İstisnası yok, ama’sı yok, fakat’ı
yok !
Delil mi istiyorsunuz, belge mi
istiyorsunuz, mevzuat mı istiyorsunuz?
Zahmet edip Kur’an-ı Kerim’in ABESE
SURESİ’NE bakılsın. Çok zor değil cep telefonundan da girip bakılabilir bu Sure’nin
anlamına.
Peygamberimiz Hz Muhammet
Mustafa’nın bir engelliye (âmâ, kör) yüzünü ekşittiği için Yüce Allah
tarafından tabir yerindeyse nasıl “azarlandığını” görecektir. Bu Sure’nin nüzul
nedenini anlayacaktır.
Peygamberimiz, Allah’ın ; “Koşarak sana gelen âmâya aldırmıyorsun,
hayır böyle yapma! Bu bir Kur’an öğüdüdür” emrinden sonra engellilere karşı özel bir ilgi
ve muhabbet geliştirir. Abese Suresi’ne konu kişi olan âmâyı (Abdullah bin Ümmü
Mektûm) iki kez Medine’de vekil bırakır, ezan okuyanlardan birisi yapar.
Engelliler için dönüşüm bir
ölçüde Abese Suresi’yle başlamıştır. Dünyada engelliler için en çağdaş
öncülüğün İslâm ülkeleri tarafından yapılması beklenmez mi?
Engelliye gerekli
ilgiyi göstermediği için Allah tarafından bir peygamber en sert şekilde
uyarılıyor ve bunun için Ayet gönderiliyorsa, acaba engelliye gerekli ilgiyi
göstermeyen ümmet için nasıl bir muamele uygulanır bilmiyorum.
Bilinmesi gereken ise; engelliyi
olduğu gibi kabul etmek, insaf-merhamet-iyilik değil Kur’an’ın bir emridir,
dolayısıyla insanlığın gereğidir. (İlkokuldan-üniversiteye kadar bütün öğretim
kademelerinde okudum bu emrin üzerinde duran ne bir öğretmene/hocaya, ne de
müfredata rastladım.)
Tarih dersini anlatan hocalarımız;
Sultan Alparslan’ın galibiyetiyle sonuçlanan ve Türklere Anadolu’nun kapılarını
açan Malazgirt Savaşı sonrası Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i esir alan
askerin 1.55 boylarındaki Sadi adlı cılız, engelli bir asker olduğunu bari
söyleselerdi aklımızda kalırdı. Bu bilgiyi de daha sonraları internet üzerinden
öğrendik.
Sen, ben, öteki,
beri, o, bu, zengin, fakir, Ankara, Tokat, Zile, bakan,vekil, vali, kaymakam,
başkan, müdür, muhtar, aza demeden hep birlikte:
Engelli bireylerin:
1. Ailesinin elinden tutarak utanmadan toplum içinde
gezebilmeleri için,
2. Caddede, sokakta, parkta, mesire, eğlence yerlerinde
sorunsuz gezinebilmeleri için,
3. Durumlarına uygun her türlü sosyal etkinliklerde yer
alabilmeleri için,
4. Yasaların tanıdığı her türlü haktan sınırlama
olmaksızın yararlanabilmeleri için,
5. Engelliliği düzeyinde üretime katkılarını temin etmek
için,
6. Her türlü binaya, kuruma erişimlerinin sağlanması
için,
7. Engellerine uygun kurum ve mekân düzenlemesi yapılması
için,
8. Engelliler için maddi ve manevi imkânlarını seferber
eden/edecek olan kişi ve kurumların emeklerini zayi etmemek için,
9. Her türlü basın, yayım ve diğer etkinliklerle
kamuoyunu gereği gibi bilgilendirmek için,
10. Toplu ulaşım araçlarının engellilerin inip binmesine
uygun hale getirilmesi için,
Ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
Sonuç olarak:
Engelli bireyler acınmaya, korunmaya
muhtaç değildir. Özel ayrıcalık tanınsın istemiyorlar. Nasıl ki diğer normal
vatandaşların genel durumu düşünülerek her türlü hizmet götürülüyorsa sosyal
devlet olmanın/eşit yurttaş olmanın gereği kendilerine de benzer hizmetlerinin
yerine getirilmesini istiyorlar.
Engelli de; Zile Kale’sine çıkmak, Hüseyin Gazi’den Zile’yi
izlemek, çocuk parklarında oynamak, kurumlara liftle/asansörlerle çıkmak,
havuzlara dalmak, ormanlık alanda kır
gezisi yapmak, okul ve sağlık kurumlarına erişebilmek, sağlık muayenesi olmada
ve rapor almada kolaylık görmek,
alış-veriş merkezlerine girip çıkmak ….. istemektedirler.
ÇOK MU ŞEY İSTİYORLAR ? ZOR ŞEYLER Mİ İSTİYORLAR?