ENGELLİLER GÜNÜ… HEPİMİZİN GÜNÜ… HERKESİN GÜNÜ…

 
İSMAİL ÇELEBİ-Emekli Bakanlık Müfettişi-

05 Aralık 2024 tarihli ÖZHABER GAZETESİ’NDE; “Engelli Söylemi Lafta Kalmasın!” başlığıyla bir yazı kaleme almıştık.

           

            Bu yazıda; 3 Aralık Günü’nün “Dünya Engelliler Günü” olarak Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildiğinden bahisle engelliler durumuna dikkat çekmeye çalışmıştık. Günün/haftanın amacına uygun kutlanmasını bekliyor ve tebrik ediyorum.

 

            Tekrar özetle vurgulayalım:

 

            Nüfusumuzun ortalama %10’u engellidir, yaklaşık 8-10 milyon nüfus demektir. İsveç, Norveç, Bulgaristan, Danimarka gibi daha birçok ülkenin nüfusundan fazla engelli vatandaşımız bulunmaktadır.

 

            Engelliler deyince akla aynı davranış özelliğini gösteren/gösteremeyen tipler gelmemelidir. Farklı gruplandırmaları mevcuttur; zihinsel, işitme, görme, ortopedik, dil ve konuşma, fiziksel/psikomotor, duyuşsal, psikososyal, çoklu engellilik ile ruhsal/duygusal, süreğen hastalığı olanlar, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozuklu olanlar şeklinde türleri vardır. Engelli sayılmamakla birlikte bu gruba “Evde Eğitim” alanları da ekleyebiliriz.

            -Herkes, engelli adayıdır.

            -Eğitimde feda edilecek tek bir birey yoktur.

            -Engelli birey acınmaya muhtaç değildir.

            -Engelli birey özel ayrıcalık istemiyor.

            -Hiçbir insan, engeli nedeniyle dışlanamaz.

            -Hiçbir engelli, görünmediği için önemsizleştirilemez.

            -Asıl engel gözde değil, gönüldedir.

            -Herkes aynı hızda gidemez, ama herkes aynı değerdedir.

            -Engelliye yardım bir iyilik değil, insanlık borcudur.

            -Acı hissediyorsan canlısın, başkasının acısını hissediyorsan insansın.

            -İnsanı engelli yapan bedeni değil, insanı engelleyen bakışlarıdır.

            -Toplum kenetlenince büyür; kucaklaşınca insanlaşır.

            -Engellilik, bireyin değil toplumun ürettiği engellerle derinleşir.

            -Önyargılar, zihinlerdeki en ağır engellerdir.

            -Eşitlik bir lütuf değil, insan onurunun gereğidir.

            -Esas acı, görülmeyen acıdır.

            -İnsanı güçlü yapan kasları değil, dayanma gücüdür.

            -İnsan, makamla değil; insana verdiği değerle yücelir.

            -Engelliye yüzünüzü ekşitmeyin!

            …………………………………………………………………………..

           

            Yukarıdaki çok manidar sözlerle ilgili; sayfalarca yazılar, şiirler, kitaplar, öyküler yazılıp türküler yakılmaz mı? Elbette, fazlasıyla…

           

            "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" sözünü de unutmamak gerekir. Yazmak, çizmek, söylemek yetmez, bunların “işe dönüşmesi” beklenir. Engellilerle ilgili bu dönüşümü kim yapacak?

            -Öncelikle toplumun her kesimi.

            Öncülüğü kim yapacak?

            -Toplumun örgütlenmiş hali olan Devletin bütün birimleri.

            İstisnası yok, ama’sı yok, fakat’ı yok !

            Delil mi istiyorsunuz, belge mi istiyorsunuz, mevzuat mı istiyorsunuz?

            Zahmet edip Kur’an-ı Kerim’in ABESE SURESİ’NE bakılsın. Çok zor değil cep telefonundan da girip bakılabilir bu Sure’nin anlamına.

            Peygamberimiz Hz Muhammet Mustafa’nın bir engelliye (âmâ, kör) yüzünü ekşittiği için Yüce Allah tarafından tabir yerindeyse nasıl “azarlandığını” görecektir. Bu Sure’nin nüzul nedenini anlayacaktır.

            Peygamberimiz, Allah’ın ; “Koşarak sana gelen âmâya aldırmıyorsun, hayır böyle yapma! Bu bir Kur’an öğüdüdür”  emrinden sonra engellilere karşı özel bir ilgi ve muhabbet geliştirir. Abese Suresi’ne konu kişi olan âmâyı (Abdullah bin Ümmü Mektûm) iki kez Medine’de vekil bırakır, ezan okuyanlardan birisi yapar.

            Engelliler için dönüşüm bir ölçüde Abese Suresi’yle başlamıştır. Dünyada engelliler için en çağdaş öncülüğün İslâm ülkeleri tarafından yapılması beklenmez mi?

 

            Engelliye gerekli ilgiyi göstermediği için Allah tarafından bir peygamber en sert şekilde uyarılıyor ve bunun için Ayet gönderiliyorsa, acaba engelliye gerekli ilgiyi göstermeyen ümmet için nasıl bir muamele uygulanır bilmiyorum.

            Bilinmesi gereken ise; engelliyi olduğu gibi kabul etmek, insaf-merhamet-iyilik değil Kur’an’ın bir emridir, dolayısıyla insanlığın gereğidir. (İlkokuldan-üniversiteye kadar bütün öğretim kademelerinde okudum bu emrin üzerinde duran ne bir öğretmene/hocaya, ne de müfredata rastladım.)

            Tarih dersini anlatan hocalarımız; Sultan Alparslan’ın galibiyetiyle sonuçlanan ve Türklere Anadolu’nun kapılarını açan Malazgirt Savaşı sonrası Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i esir alan askerin 1.55 boylarındaki Sadi adlı cılız, engelli bir asker olduğunu bari söyleselerdi aklımızda kalırdı. Bu bilgiyi de daha sonraları internet üzerinden öğrendik.

 

            Sen, ben, öteki, beri, o, bu, zengin, fakir, Ankara, Tokat, Zile, bakan,vekil, vali, kaymakam, başkan, müdür, muhtar, aza demeden hep birlikte:

            Engelli bireylerin:

            1. Ailesinin elinden tutarak utanmadan toplum içinde gezebilmeleri için,

            2. Caddede, sokakta, parkta, mesire, eğlence yerlerinde sorunsuz gezinebilmeleri için,

            3. Durumlarına uygun her türlü sosyal etkinliklerde yer alabilmeleri için,

            4. Yasaların tanıdığı her türlü haktan sınırlama olmaksızın yararlanabilmeleri için,

            5. Engelliliği düzeyinde üretime katkılarını temin etmek için,

            6. Her türlü binaya, kuruma erişimlerinin sağlanması için,

            7. Engellerine uygun kurum ve mekân düzenlemesi yapılması için,

            8. Engelliler için maddi ve manevi imkânlarını seferber eden/edecek olan kişi ve kurumların emeklerini zayi etmemek için,

            9. Her türlü basın, yayım ve diğer etkinliklerle kamuoyunu gereği gibi bilgilendirmek için,

            10. Toplu ulaşım araçlarının engellilerin inip binmesine uygun hale getirilmesi için,

            Ne gerekiyorsa yapılmalıdır.

            Sonuç olarak:

            Engelli bireyler acınmaya, korunmaya muhtaç değildir. Özel ayrıcalık tanınsın istemiyorlar. Nasıl ki diğer normal vatandaşların genel durumu düşünülerek her türlü hizmet götürülüyorsa sosyal devlet olmanın/eşit yurttaş olmanın gereği kendilerine de benzer hizmetlerinin yerine getirilmesini istiyorlar.

            Engelli de; Zile  Kale’sine çıkmak, Hüseyin Gazi’den Zile’yi izlemek, çocuk parklarında oynamak, kurumlara liftle/asansörlerle çıkmak, havuzlara dalmak,  ormanlık alanda kır gezisi yapmak, okul ve sağlık kurumlarına erişebilmek, sağlık muayenesi olmada ve rapor almada kolaylık görmek,  alış-veriş merkezlerine girip çıkmak ….. istemektedirler.

 

            ÇOK MU ŞEY İSTİYORLAR ?    ZOR ŞEYLER Mİ İSTİYORLAR?