- 0 356 317 97 66
ARŞİVİMİZDE BULUNAN
80 YIL ÖNCE HAŞİM NEZİHİ OKAY’IN
ZİLE’DEN DERLEDİĞİ
ZİLELİ ŞAİRLER VE BİLİNMEYEN ŞİİRLERİ
Haşim Nezihi Okay, araştırmacı yönüyle Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı’nın önemli edebiyat ve kültür adamlarından birisidir.
Öncelikle şiirleriyle tanınan Okay, Erciyes, Fikirler, Dıranaz gibi dergilerde şiirlerini, Folklor adlı dergi ile bazı Halkevi dergilerinde de halk bilimi ile ilgili ve araştırdığı âşıkları tanıtmaya yönelik yazılar yayımlamıştır.
İlçe bazında Anadolu’nun hiçbir yerinde Zile’de yetişen âşık kadar âşık yetişmemiştir. Zile’de 1934-37 yılları arasında Türkçe öğretmenliği yapan Haşim Nezihi Okay, bu âşık bolluğunu görünce hem cönklerden hem de sözlü kaynaktan büyük bir derleme yapmış, kitap olarak yayımlayamayınca Talibî, Ceyhunî, Arifî, Kâmilî ve Fedaî’nin şiirlerinin bir bölümünü Folklor dergisinde yayımlamış, yayımlanmayan âşıkların ve deyişlerin de yer aldığı bu defter bize intikal etmiştir.
Bildirimizde Hikmet Dizdaroğlu’nun Zileli Şairler kitabında ve bizim yayınlarımız arasında olan Yüzyıllar Boyu Zileli Halk Ozanları, Zileli Fedaî, Zileli Âşık Zefil Necmi, Zileli Âşık Talibî, Zileli Ceyhunî ve Diğer Ceyhunîler ile 16. Yüzyıldan Günümüze İz Bırakan Zileli Şairler adlı kitaplarımızda yer almayan, fakat arşivimizdeki bu defterde yer alan; kimilerinin adı bilindiği halde şiirleri bilinmeyen ya da adı ve şiirleri daha önce hiç bilinmeyen Nagamî, Halil, Perverî, Agâhî, Himmetî, İlhamî gibi Zileli âşıklarla; adı ve kimi şiirleri bilindiği ve çeşitli yayın organlarında yayımlandığı halde Talibî, Seyit Derviş, Sıtkı, Arifî, Âşık Fanî, Hulusî, Kâtibî, Dabak Hürremî, Lütfî, Çakerî, Fehmî, Vâsıf, Hamdi, Sezaî gibi âşıkların bilinmeyen şiirlerini Türk halk kültürüne kazandırmak için ilk kez tanıtıp şiirlerinden örnekler sunacağız.
Örneğin, kayıtlarda Ceyhunî çırakları arasında adı geçen ve Cahit Öztelli’nin hakkında hiçbir bilgiye ve şiirine ulaşamadığını işaret ettiği Nagamî’nin elimizdeki defterde kardeşinin Zile’de park karşısında bakkallık yaptığı, tahsilinin az olduğu, Abdülhamit sarayında muhafızlık yaptığı:
Gel gönül boş yere eyleme feryat
Geçti bu alemin demi devranı
Kimseden kimseye kalmadı imdat
Herkes öz başına sarar dermanı
Kime arz eylesem bunca figanı
Almak ister benden bile bu canı
Teselli et sen başını, zamanı
Bir darb-ı meseldir ayan âyânı
Nagâmî buzuldu devrin eyyamı
Arifler çektiler çok serencamı
Ölüm var mı yok mu âhir encamı
Mevlâ nasip etsin kâmil imanı
ve:
Emekler sarfedip pir-i mügana
Biz bu aşkı yol üstünde bulmadık
Bülbül gibi azmeyleyip gülşene
Gül yolup da sararıp da solmadık
Geleli cihana gönlümüz mahzun
Gezeriz serseri misali Mecnun
Misafir hanedir bu şark-ı gerdun
Saat mı var boşaltıp da dolmadık
Dil mülkünde gizli neler var cana
Hiç riya söylemez Nagâmî edna
Kara gün doğduğun çok gördük amma
Hiç bir gün görmedik akşam olmadık
biçiminde olan özgün şiirleri bulunmaktadır.
Bir deyişi:
Şimdi senin ile muhakemem var
Bana etmediğin kalmadı felek
Her ne iş tuttumsa kestin önümü
Yoksa öldürmek mi efkârın felek
Daim ah çekerim gözlerim yaşlı
Sanki evlad verdin hep açık başlı
Eller çuha giyer üstü nakışlı
Bana boz abayı çok gördün felek
Ellere vermişsin kulunlu tayı
Olura olmaza dedirdin dayı
Ben kaçtım önünden sen kovdun beni
En son bana da pes dedirdin felek
Züğürtlüğü kemer ettim belime
İnsaf edip hiç bakmadın halime
Ah kabil olsa da geçsen elime
Valiye hakime bırakmam felek
Halil ne durursun yurdunu ara
Nerde karnın doyarsa vatanın ora
Biraz ekin ektim o da avara
Onu da göğ iken yedirdin felek
diyen ve Zile’nin Çizmecioğulları soyundan Âşık Halil’in bu sitemli deyişi;
Zileli Pervane Oğullarından Perverî’nin arkadaşı Sıtkı’ya nazire olarak yazdığı anlaşılan:
Hani vadettiğin günler nic’oldu
Aşk ateşim bu sineme döken yâr
Aşkınla gül benzim sarardı soldu
Meyledip ağyâre gönlüm söken yâr
Tabipsen gönlüme gel ver merhemi
Sebep sensin dinmez gözümün nemi
Bana sen içirdin felek de (sem)i
Elif kadim keman edip büken yâr
Sevmeli güzelin gayet merdini
Arayıp bulmalı gonca virdini
Sen artırdın Perverî’nin derdini
Sen de böyle dirhem dirhem tüken yar
biçiminde olan sitem yüklü deyişi;
Zileli Agâhî’nin:
Kaldım bir acaip derdi âlemde
Şada gelmez viran kalbim sınıktır
Gönül neş’elenmez mahzun her demde
Tâ ezelden kara bağrım yanıktır
Bakma gönül elin tesellâsına
Aşk bir demir yaydır müptelâsına
Öyle dalmışım ki aşk deryasına
Gönül ne mestane ne de alıktır
Agâhî derd bilmez değme her tabip
Düşmedi bu gönlüm yâre münasip
Bunca bozdum yazdım eyledim tertip
Çekerim bu cevri bize lâyıktır
biçiminde olan deyişi;
Zileli Himmetî’nin Dertli’ni bir şiirine benzek olan:
Beyhude zâr etme âlemde ey dil
Bülbül isen gülistane var yürü
Bu dehri fenada gel olma gafil
Aç gözün seyreyle cana var yürü
Tâ seher makbul ü dergâh ola gör
Aşk ile sirette bir şah ola gör
Ol şah-ı cihana hem rah ola gör
Bir muazzam Alişan’a var yürü
Terk eyle Himmetî nefsi havayı
Bulmak ister isen bab-ı rızayı
Ruzişeb zikreyle gani mevlayı
Şahlar şahı Adil Han’a var yürü
biçimindeki deyişi;
Aklımı başımdan tarumar eyler
Salındıkça kaddi bülendin güzel
Lâyık mı sultanım ben biçareye
Ne isyan eyledim gücendin güzel
Nice methedeyim sen hop civanı
Sensin güzellikte Yusuf u sâni
Çok gezdim dolaştım mülkü cihanı
Görmedim akranın menendin güzel
Âşık olan çeker derdi mihneti
Ben canım tek serdim ol mah sureti
Bend olsun haşre dek Âşık Himmetî
Tak boynuma zülfün kemendin güzel
biçimindeki deyişi:
Bir kere halime bak insaf eyle
Gayrı cana yetti yar cefâların
Ne denlü kusurum var ise ey yâr
Şanıdır affetmek padişahların
Sen ki nazeninin hışmile baktın
Vücudum şehrini odlara yaktın
Bülbül gibi ahûzara bıraktın
Hep rah-ı aşkında âşinaların
Meftunusun o şuh mihrin Himmetî
Mahvetti ateşi sihrin Himmetî
Ya böyle çeksin mi kahrın Himmetî
Yok mu hükmün hakka bi vefaların
deyişi; bir koşması:
Bir melek simanın nârına yandım
Kül oldu vücudum imlâya gelmaz
Aşkın peymanesin içtim de kandım
Derd-i gam meşakkat inşaya gelmez
Hakikat emsali yoktur cihanda
Mahcemalin gördüm kaldım divanda
Bu hüsün bulunmaz yerde mekânda
Böylece bir güzel dünyaya gelmez
Kabul et niyazım ey gani Hûda
Kâr etti canıma aşk ile sevda
Serimi yoluma eylesem veda
Himmetî tutuşmuş sevdaya gelmez
biçiminde olan ve:
Çekilmiş kudreti haktan cemalin şevk-i bir perde
Acep hemta olur mu hüsnüne bir gayrı dilberde
Feda can eylerim elbet yolunda sen gibi nerde
Neler var bir nazar kılaşıkın esrarına er de
Değil bir kimsede meylim fakat şen şûhu gülterde
Bana rahmeyle sultanım perişan halimi gör de
Benim hakkımda ağyare varıp da iştika etme
Aziz başın için şahım bana cevr ü cefa etme
Yeni baştan serim sevdalara sen müptela etme
Cemalin nurunu ey mah-ı ruh benden cüda etme
Değil bir kimsede meylim fakat şen şûhu gülterde
Bana rahmeyle sultanım perişan halimi gör de
Gece gündüz senin aşkın ile yanmak benim kârım
Bilirsin kim söyünmez tâ kıyamet haşre dek nârım
Felekte matlabım sensin benim ey nazlı dildarım
Feramuş etmedilden kıl kerem devletli hünkârım
Değil bir kimsede meylim fakat şen şûhu gülterde
Bana rahmeyle sultanım perişan halimi gör de
Niçin çekmem seha ben derdini sen âlişanımsın
Efendimsin, beyimsin, merhametli Mihribanımsın
Hani hayli zamandır Himmetî aramı canımsın
Gönül bülbül gibi nalan olur gonca dehanımsın
gibi kalenderî türünde eserleri de bulunan Himmetî’nin deyişleri âşık edebiyatı ürünleri arasında kendine özgü yerini alacaktır.
Gel gönül buradan varalım
Yollar çeper bağlar şimdi
Lâle, sümbül, mormenekşe
Döker gazel bağlar şimdi.
Yar elinden bâde içtim
Hayıf gurbet ele düştüm
Ben bu yerde çok eğleştim
Kömür gözlüm ağlar şimdi
İlhamî yâreli gitti
Ahvalimi neye yetti
Ölenler öldü unuttu
Yolum gözler sağlar şimdi
gibi yalın söyleyişlerin aşığı İlhamî gibi şiirleri cönklerin tozlu sayfalarında kalmış, Zile’nin bilinmeyen âşıklarından Nagâmî, Halil, Perverî, Agâhî ve İlhamî’nin bilinmeyen deyişlerinin yanı sıra, hakkında yayınlar yapılmış, birçok şiiri yayımlanmış Talibî, Seyid Derviş, Sıtkı, Ârifî, Fânî, Hulusî, Kâtibî, Hürremî, Lütfî, Çakerî, Fehmî, Vâsıf ve Hamdî gibi Zileli âşıkların, Haşim Nezihî Okay’ın defterinde bulunan:
Nedir bu çektiğim çarhın elinden
Doldu gözlerimden yaş geldi yine
Taze haber aldım o yar ilinden
Hesaba gelmedi şaş geldi yine
Medet raha düştüm konuğum uzdur
Kusuruma göre çektiğim azdır
Beş günüm şad ise on günüm yastır
Bu gün kederliyim kış geldi yine
Aşk elinden düştüm dilden dillere
Çok yağmura kaldım çok da sellere
Yarim henüz göçmüş gurbet ellere
Başıma çekilmez iş geldi yine
Talibî dünyada bahtı siyahım
Göz göre göklere erişti âhım
Hasılı inayet senden Allah’ım
Yine sarp yolumuz düş geldi yine
gibi:
Kalktım gider oldum gurbet göründü
Gel sevdiğim tanışalım biz bize
Ayrılık zahmına merhem edelim
Derdimende tesellidir söz söze
Elveda bir zaman yanar tüterim
Bad-ı saba ile selam ederim
Sensiz gurbet elde ben de niderim
Hoşça kalın dostlar ile siz size
Siyah ebruların dışa serpmesin
Kelp rakipler gül yüzüne bakmasın
Ben gidiyom hatırından çıkmasın
Senin ile ülfetimiz diz dize
Tâlibî de der ki kaldım telinen
Yalnız tek gez konuşma hiç elinen
Seni anlatayım yine dil ilen
Sağ olup gelirsin belki yüz yüze
gibi:
Yeter oldu yeter kestin tuvanım
Ben seninle konup göçemem gönül
Kaldım Mecnun gibi çöller mekânım
Dahi o elleden geçemem gönül
Bir derdim yok iken bir ferd elinden
Bin derde düşürdün bir dert elinden
Bana zehr-içirdin namert elinden
Ab-ı hayat versen içemem gönül
İnmedin havadan bakmadın kâra
Zaman sonra yetti kaldın avara
Pervâne misaliyandırdın nâra
Kırıldl kanadım uçamam gönül
Malıhülyay’nan maliksin mâla
Hûb görünce benzen Rüstem-i Zâl’a
Benden işittiğin gelir hayâla
Seyran âlemini seçemem gönül
Tâlibî’yim sebep senin nideyim
Ulaşalım aşk mekkârın yedelim
Bir eyyamda sen bize gel gidelim
Sana her sırrımı açamam gönül
gibi:
Kötü adam nasıl olur söyleyim
Sahibin zemmeder ekmek yer iken
Nöbeti geç ise seğirtir gelir
Sonra da geç kalır erdir der iken
Halka uymayanın vaz geç kârından
Sözü, yüzü soğuk dağın karından
Akar muhannetlik her damarından
Korkak tabiatlı olur er iken
Sen ondan geç, yürü öğüt kâr etmez
Beğenir kendini hem de ar etmez
Bunalana düşman olur hayretmez
Söğer medet beyim aman der iken
Meclislerde olur çehresi tırtıl
Sen istersen döğül, istesen yırtıl
Avradınsa bile boşa da kurtul
Üç beş çocuğun da mevcut var iken
Talibî kırılmaz çalsan da taşa
Meğer öldüresin çıkılmaz başa
Sana inat eder iki der, haşa
Alemi yaratan Mevlâ bir iken
diyen ve defterde yayımlanmamış birçok deyişi olan Talibî’nin;
Yatırlar Destanı ile ünlü Seyid Derviş’in defterde bulunan ve hiç bilinmeyen
Bak gözümden akan yaşa
Secde etti dört köşeye
Selâm olsun dağa taşa
Efendim doğduğu gece
Yeşillendi dağlar taşlar
Secde etti tüm ağaçlar
Virdine vardı kuşlar
Efendim doğduğu gece
Efendim anadan doğdu
Kur’an efendime indi
Nur geldi alnına kondu
Efendim doğduğu gece
Huri kızları geldiler
Kundağın bile sardılar
Ayağına yüz sürdüler
Efendim doğduğu gece
Huriler un elediler
Seyid helva buladılar
Nurdan beşik belediler
Efendim doğduğu gece
biçimindeki Hz. Muhammed’in doğumu ile ilgili ilahisi ve:
Edelim niyazı bülbül kardeşler
Ol mübarek aşure günleri
Bizimle bile olan haldaşlar
Ol mübarek aşure günleri
Âlimlerin meclisine varalım
Günahlarımıza tövbe kılalım
Salihlerin hallerini soralım
Ol mübarek aşure günleri
Kişi halin sormak güzelden güzel
Bir hayıra Mevlâm pek sevap yazar
Sadaka verenler cennette gezer
Ol mübarek aşure günleri
Seyid Derviş eydür bir nesnem yoktur
Hakkın kullarına ihsanı çoktur
Günah defterinde günahım çoktur
Ol mübarek aşure günleri
biçimindeki Aşure İlahisi dikkat çeken önemli şiirlerdendir.
Defterde:
Felek sevda ile bana zulmetti
Yeri mi göğü mü ettin tekin yâr?
Validem kundağım zulmette çözmez
Gamhaneler oldu bana mekân yâr.
Güzeller şahısın, simin bedensin;
Beni her veçhile Mecnun edensin
Tâ küçük yaşımdan sebebim sensin
Aklımı başımdan böyle söken yâr
Sıtkı’ya bir zaman divanlar yazdım
Bir zaman mey içtim dolandım gezdim
Sevda çekeçeke eridim bezdim
Sen de benim gibi böyle dövün yâr
ve
Ne safası kaldı bezm-i cihanın,
Hayf oldu bir bâde süzmedim gitti.
İnsafa gelmedi ol gül ü handan,
Bağ visâlini gezmedim gitti.
Bağlandı boynuma zülf ü kemendin,
Bulmadım cihanda misli kemendin,
Hane-i halvette kapandım kaldım,
Müyesser olup da çözmedim gitti
Bir sevdası kaldı serde numune,
Hasreti döndürdü kadimdi nuna,
Dest-i sistem değdi sazı deruna
Bozuldu telleri düzmedim gitti.
Sıtkı’ya ayrılık serime düştü,
Yine aşk deryası kaynadı coştu,
Kâğıt alevlendi kalem tutuştu
Yâre bir arzuhal yazmadım gitti.
diyen Zileli Sıtkı’nın bilinmeyen iki koşmasının yanında:
Ey sâbâ ahvalimiz cânanâ bildir bak ne der
Sergüzeştim ol şeh-i hubana bildir bak ne der
Girme destur olmayınca ol huzur u pâkine
İbtida keyfiyeti derbane bildir bak ne der
Arz kıl bu âşık-ı şuridenin ahvalini
Söyle bir bir ol şeh-i zişâne bildir bak ne der
Kûşe-i gamda feramuş etmesün üftadesin
Bu niyazım dergâh-ı sultana bildir bak ne der
Çare tedbir etmedi çünki Flatun-ı zaman
Var bu derd-i Sıtkı’ya Lokman’e bildir bak ne der
ve:
Bezm-i irfane seza bir bâde bir gül bir de sen
Taze şuh u dilâra bir bâde bir gül bir de sen
Saye-i serv ile sünbül zârı sensiz neyliyem
Revnak-ı bağ-ı safâ bir bâde bir gül bir de sen
Zinet-i teşrif eder ârâyiş bağ-ı bahar
Nâzenin nâzik eda bir bâde bir gül bir de sen
Ârızında lâli çeşminden olur nergiz hacil
Şivekâr-ı dilfeza bir bâde bir gül bir de sen
Âşık-ı şeydâ desen de Sıtkı bir bülbül heman
Bâis-i âşk-ı hava bir bâde bir gül bir de sen
biçimindeki iki gazeli aydın bir âşık olduğunu sergilemektedir.
Defterde:
Hasreti aşkınla ey gülü râna
Nice bu gurbete yaslanayım ben
N’ettim sana benden ettin istiğna
Yanıp firakınla uslanayım ben
Yâr bana sayende deli desinler
Günahım alsınlar hakkım yesinler
Gittikçe artıyor derdim bu günler
Vursunlar zincire paslanayım ben
Arifî seyrekçe geşme yanına
Safalar ulaştır hasta canına
Niyetin kötüyse girme kanına
Dost düşman içinde gizleneyim ben
ve:
Terk etmezdim ben o hublar şahını
İkrarına sahip kadem olaydı
Ayağın öperdim tabibim deyu
Bu zahmi sineme merhem olaydı
Hurisin der idim gördüğüm zaman
Merhametin yok mu ey kaşı keman
Âşık rakibine vermezdi aman
Meyanında tığ-ı gam gam olaydı
Ben severdim ezel yanağın alı
Bi-hisap olursa yüzünde hâl-ı
Muhabbet eylersin küskün misali
İmdâda giderdi perçem olaydı
Ârifî’yim dinlemedin zârımı
Gece gündüz figan ettim kârımı
Yoluna verirdim bütün varımı
O kaşı kemânım hem dem olaydı
diyen Arifî’nin iki şiiri ile: Ârifî’nin ustası olan ve:
Bir derde düşer oldum devasından usandım,
Bir dilbere meyil verdim cefasından usandım,
Zamane dilberinde hiç sadakat kalmamış
Cefayıçeke çeke sefasından usandım.
Ben de aldırmıştım elimden nazlı yârimi,
Bülbülüm bilmez idim gülşenimde hârımı,
Kaş çatma gözü elâ, kirpiği ok hâremi
Ben de yardan cüda düştüm, ateşinden usandım.
Ben bilirim sende sadakat yok imiş
Senden özge dilber sevmem gülüm har imiş
Özge yardan cüda düştüm çün yanı har imiş
Fânî’yim sevmem gayrı yardan usandım
ve:
Yanarım her dem
Âteş-i aşka
Olmuşam melhem
Âteş-i aşka
İşi mâh oldu
Külli vâh oldu
Sinem çâk oldu
Âteş-i aşka
Gel dinle zârım
Kendi ihtiyârım
Hep yandı vârım
Âteş-i aşka
Gele merdâne
Gir bu meydana
Yanaşur kana
Âteş-i aşka
Şeyhoğlu Fânî
Aşkıla bâni
Bâni gönül yâni
Âteş-i aşka
gibi:
Bizden slam eylen nazlı yâre
Yandım elinden vücudum döndü nare
Varıp aldanmasın ağyâre
Bizden selam olsun nazlı yâre
Gözlerinin rengi aldı aklım benim
Çeşmim gamzesinden doldu kanım
Aynin siyah beyazdır tenin
Bizdenselam olsun ol nazlı yâre
Fânî’yim söylerim özümden
Kimse incinmesin sözümden
Bir buse ver mah yüzünden
Bizden selam olsun nazlı yâre
gibi:
Ey gönül ah eyleyip coşsan bir gün
Bulunmaz mı bir yâr-ı sadık telin
Zülfün alıp boynuna assam bir gün
Demezler mi sana bir doğru tarik
Misli bulunmaz güzeller bulursun
Ecel yetişende gider gelirsin
Derdinin dermanı anda bulursun
Sinesi olmaz mı sinene muvafık
Gecelerde uyku girmez gözüne
Âlemlerde söz yetişmez sözüne
Dilberlerde bakar âşık olur yüzüne
Sen de olmaz mı ol zaman nâtık
Âşık Fânî’nin sözleri cevher ile inci
Rakibin göğsüne girmez mi sancı
Sen de eresin bir yâre dilcu
Sanma ki kâr etmez mi, etmez bunamak
gibi:
Yârim gitmiş vatanından yurdundan
Bunca ömür telef ettim eremedim ardından
Şöyle geçmiş iken yavrunun derdinden
Beni yollara bakıttı da gitti sevdiğim
Ahdim olsun sevmeyeyim vefası yok güzeli
Sevdiğimikrar verip gitmedin mi sen ezeli
Ustamızdan böyle gördüm ben severim güzeli
Beni dertlere saldı da gitti sevdiğim
Bilirler mi bu gezse âşıkvari
Divâne oldum ben aldırdım yâri
Derunumdan ah eylesem eridir karı
İkrarımdan döndü de gittisevdiğim
Fânî’yim eylerim virdimi daim
Gecelerde ah ederim, gündüzler sâim
İnkisarım bu olsun ki gözünü bürüsün naim
Beni odlara saldı da gitti sevdiğim
gibi:
Gece gündüz ah-ü zârım var benim
Nevcivan içre gülzarım var benim
Bulunmaz mislin cihanda ey peri
Vasfa gelmez nevcivanım var benim
Ey dilber güzellerin ser tacısın
Gelmez mislin zemine yektâcısın
Dünya ve ahret Rumun faracısın
Geçti ömrüm nazeninin var benim
Ey dilber kaşların çatma, hem siyah
Kirpiğin ok âşığı eyler tebah
Yanaklar kırmızı benleri siyah
Gül dalında nâle zarım var benim
Gerdanı bir karış kendi nâzenin
Bassa kademin titrer ruy-i zemin
Hışm etse ben kuluna bir kez hemin
Katleder Fânî’yi nükten var benim
gibi:
Bir derde düşer oldum devasından usandım,
Bir dilbere meyil verdim cefasından usandım,
Zamane dilberinde hiç sadakat kalmamış
Cefayıçeke çeke sefasından usandım.
Ben de aldırmıştım elimden nazlı yârimi,
Bülbülüm bilmez idim gülşenimde hârımı,
Kaş çatma gözü elâ, kirpiği ok hâremi
Ben de yardan cüda düştüm, ateşinden usandım.
Ben bilirim sende sadakat yok imiş
Senden özge dilber sevmem gülüm har imiş
Özge yardan cüda düştüm çün yanı har imiş
Fânî’yim sevmem gayrı yardan usandım
gibi:
Tâ ezelden vasfın işittim acaba ben bilmedim
Vasf-ı halim pek yaman oldu sevdiğim
Gelmemiştir mislin cihana bir kez cemalin görmedim
Destimalin gönderip didem yaşın silmedin
Eyâ dilber acaba sen hayrettesin bilinmez
Durmaz akar çeşmim yaşı umman oldu silinmez
Geçti ömrün nâzeninim senin …. Bulunmaz
Naz-ı istiğna ile sergerini güldürmedin
Aşka düştüm coşkun sular gibi çağlarım
Aldırdım nazlı yârimi gece gündüz ağlarım
Bülbülüm gelmez oldu viran oldu bağlarım
Gül elinden ağlayıp göz yaşın sildirmedim
Şeker midir dillerin acaba ………dan mıdır
Âşıkı hayran eder güllerin acaba hayretten midir
Hüsnüne olmazbahane neslin melekten midir
Fânî’yi bir kez eli bağlı durdurmadın
gibi:
Ey güzel ateş bıraktın canıma
Bir buseye gelmiyorsun yanıma
Bir kez kıya batkımda sultanıma
Buse ihsan eyle kararım olsun
Bildim ki cevri cefa etmedesin
Kelp rakibin sözüne gitmedesin
Bed fiile bizi terk etmedesin
Böyle kalmaz ahdla amanın olsun
Şu cihanda kalmadı varım benim
Şu beldede var mıdır yarim benim
Güller içinde çoktur hârım benim
Yar-ı sadık da cefâkârım olsun
Ben de bildim yoktur mislin senin
Gözlerin siyah naziktir tenin
Tâ ezelden âşıkınımben senin
Fânî senin kapında sarrafın olsun
diyen Fânî’nin bilinmeyen deyişleri dikat çeken önemli söyleyişlerdir.
Bazı şiirleri bilinen Hulusî’nin defterdeki:
Kabzetmeye geldikte melek canımı yarab,
Benden uzak et nefsimi şeytanımı yarab,
Yalnız değil ihvanımı yaranımı yarab
Düşürme anın damına düşmanımı yarab
Mihman olucak sonra varıp darca kubura
Sıktırma kerem kıl ten-i uryanımı yarab
Kabrimde sual eyleyecek münkiri nekre
Hefs eyle hatadan dili viranımı yarab
Mahşerde hayır ve şer amel veznolunurken
Nakleyleme hiç cürmümü mizanıma yarab
Lütfeyle habitin yüzüne hürmeten anda
Vurma yüzüme defteri isyanımı yarab
Yoktur günah-ı cürmüme hiç haddü nihayet
İnkâr edemem cürmümü isyanımı yarab
Senden yine ben sade şefahat dilenirken
Tutturma zebanilere damanımı yarab
Mecmuay-ı masiyetime tevbeler ettim
Ahır düşürüp rah-ı perişanımı yarab
Beddeyleme affet der-i ihsanıma geldim
Çak eyliyerek ben de giribanımı yarab
Olşahı cihan aşkı Hulusî’ye refik et
Ahir nefesimde bana imanımı yarab
ve
Hasret-i nâre heman pervane yandım ben bu şeb
Durmayıp tâ subhadek şem’a dolandım ben bu şeb
Meclise teşrifini vaat etti zâlim gelmedi
Bezm-i meyde hasılı candan usandım ben bu şeb
Mestolup ettikçe âhı titrerdi arz sema
Gulgulü ruzu ceza hengâmı sandım ben bu şeb
Ağladıkçadidelerden aktı hun seylâp gibi
Ta serimden payedek kana boyandım ben bu şeb
Men Hulusî’ye derseler de yok vefa dilberde hiç
Asla gelmez inan işte yandım ben bu şeb
biçimindeki iki gazeli hulusinin aydın kimliğini sergileyen olgun deyişlerdir.
Bir çok şiiri bilinen ve yöre âşıklarınca havalandırılan güçlü söyleyişlere sahip Kâtibî’nin defterde yer alan:
Çekme sitem hançerini bana yâr şimden geru
Yok imiş sende hakikat yürü var şimden geru
Kalmadı tende mecalim çok zaman oldu güzel
Gönlümüz yabana attı ruzigâr şimden geru
İki didem boz bulanık sel olup da çağladım
Ahtine kılmaz vefa dildarı andım ağladım
Soyunup derviş misali aynime post bağladım
Gitti namus, gitti gayret gitti ar şimden geru
Seni benden ayıranın kıbleye dönsün yüzü
Kör desem olsun hatadırkan ile dolsun gözü
Aramıza bir dağ odu düşmanın bir kem sözü
Şöyle bil kim işim oldu ahuzar şimden geru
Ruzişeb ben hakipâyi yare minnet eylemem
Kadrü kıymet bilmeyen dildare minnet eylemem
Kâtibî der yâr için ağyare minnet eylemem
Yaktı hasret,yaktı firkat, yaktı nar şimden geru
biçimindeki Kalenderî, Zile’de şiir olgusunun ne denli üst düzeyde olduğunun kanıtlarındandır. Bu görüşümüzü kanıtlayan ve bilinmyen bir Kalenderi de:
Dil-a akil isen seyreyle bu gülşende şeydayı
Eğer başında var ise bilirsün aşk-usevdayı
Geyindinse eğer âşık sen ol sirette hirkayî
Bütün bu malı mülkü hep heba ettin bu eşyayı
Tefekkür babına var kim unutma arşi âlâyı
Seni bir katreden hasıl eden ol rabbı mevlâyı
Cihan iklimine baştan başa hükmeylese şanın
Nola bir vaktola kim kalmaya hiç nam ile şanın
Olur baykuş yatağı çünkümülkü tahtı viranın
Kıyamet allamel bâki fela gevherle lisanın
Kani nerdekalıptır bunca yer bunca veli şanın
Oluptur dağr-ı mansuru nesimi tende uryanım
Nice zahme şükür kıldı ki Eyyup sürdü devranı
Melâmet olmak istersen azad et nefsi şeytanı
Geçer bir gün bu faninin sefay-ı devleti bir gün
İçince sen de ey gafil ecelden şerbeti bir gün
Hürremî göç eyleyip devran edince rihleti bir gün
Umar müştâkı âlem Mustafa’nın şefkati bir gün
biçiminde defterde Hürremî adına kayıtlı bulunmaktadır.
Zile’de uzun yıllar tahrirat kâtipliği de yapan Zile’nin aydın âşıklarından olup:
Enisim gam, helasım yok bu günlerde belâlardan
Ki bunda yad iken cürmüm ne etsem iştikâlardan
Perişan oldu ahvalim dem3adem bu cefâlardan
Niyaz etsem vefa gelmez bize ehli vefalardan
Usandım tatlı canımdan bu zindanda cefalardan
İlâhi sen hâlâs eyle beni bu iftiralardan
Ne denlû eylesem efgan rahmeyleyen yoktur
İletüp arzuhalimversem anı dinleyen yoktur
Bilür herkes bunun aslın velâkin söyleyen yoktur
Bu mahpushanede ölsem benimçin ağlayan yoktur
Usandım tatlı canımdan bu zindanda cefalardan
İlâhi sen hâlâs eyle beni bu iftiralardan
Bu mihnetgende her demde çıkar eflâke efganım
Ne hâle düşmüşüm bilmem bakarsan bende hayranım
Gözüm tâ-be seher ağlar gönülden zağrı giryanım
Kesildi takatim tende tükendi sabr-u dermanım
Usandım tatlı canımdan bu zindanda cefalardan
İlâhi sen hâlâs eyle beni bu iftiralardan
Edenler hakkıma bühtan eyyam zâr olmasın
Urulsun sengi mihnetle nihayet ten izar olsun
Sürünsün yerlere her dem misâli mur-u mâr olsun
Yazar Lütfî bu eşar-ı ilahî ömrü var olsun
Usandım tatlı canımdan bu zindanda cefalardan
İlâhi sen hâlâs eyle beni bu iftiralardan
gibi semaî tarzında aruzlu şiirleri de olan Lütfî
Kıssa-i derdi dili kimlere takrir edelim
Kime dinlettirelim kimleri dilgir edelim
Sureti gayrdan azade iken camii dil
Nice bir deyr misali dolu tasvir edelim
Âlemi habda nuş ettiğimiz badeleri
Hasılı devleti dünya ile tabir edelim
Ömr tacilde iken müddetini itmama
Nice bir ahiret amalini tehir edelim
Daima sevk eder idbara bizi ey Çaker
Kaderin def’ine bilmem ki ne tedbir edelim
Yolun uğrarsa eğer Zile denilen şehre
Eyle tebliği selam cümleye ferden ferde
Gördüğün var mı o biçareyi derlerse sana
Bir şehir var denir namına İşkodra ana
De ki, tâ Rumeli'nin canibi garbisinde
Mecnun gibi sergerdandır gördüm o beldede
Zayi etme şu emanetimi verip bâda
Ta-rı Muy-i ile bendetmiş anı bir Leyla
Soran olursa eğer Çaker'in ahvalinden
Yanıp yakınır memleket hasretiyle orda
gibi güçlü ve içten söyleyişlerin yanı sıra defterde görme özürlü ama dünyayı gönül gözüyle gören ve:
Şiddeti sükûna tebdil kıl felek
Karşındaki masum tahammül kılmaz
Vacibül vücudun muradı böyle
Dedi emri ilahi geriye gelmez
Hazreti Zülcelâl buyurdu emir
Bu kadarmış ona verdiği ömür
Ey ecel yüreğin taş mıdır demir
Bastığın haneler zâr olur gülmez
Merhamet kıl bana halimbilerek
Yetiştirdin göz yaşımı silerek
Akşam on ikiye çeyrek kalarak
Şekil melikülmevt böyle iş olmaz
Na merhamet ise çekil kenara
Yüz tutup yalvaram ben girdigâra
Bu derde cihanda olmaz mı çare
Bunca tabip buna ilaç mı bilmez
Az müsaade eyle pençeni kaldır
Gönül bahçesinde o da bir güldür
Git ecel halk eden Halla kabildir
Bu bahar deminde gonca gül solmaz
Fehmi şu fenadan aldı gamını
Etmemiştir yalan yere yemini
Getirdi Azrail ecel câmını
Uçtu bülbülümüz geriye gelmez
ile:
Gönül gülşeninin bu kumru kuşu
Akıttı gözümden kan ile yaşı
Kurban değil hâşâ Hallak’ın işi
Yenice açılan gül elden gitti
Ateşi var yüreğimin başında
O benden ayrıldı yazın kışında
Kanûnisâninin yirmi beşinde
Öpüp okşadığım el elden gitti
Seherde benimle kalkardı bile
Bir Cuma gününde sevk ettim yola
Ağlama evladım git güle güle
Henüz baba diyen dil elden gitti
Evvelden giymiştim aşkın tacını
Derdim: Mevlâm göstermesin acını
Nihayet zay ettim can ilacını
Eyvah, güvendiğim dal elden gitti
Artık yıktım kalbin evin seddini
Gönül şimden geru bilsin haddini
Toprak incitmesin Cemaleddin’i
Boynuma dolanan kol elden gitti
Ona emri veren Hâllaki settar
Merhamet kânıdır sandım bağışlar
Madem ki istemiş onda hikmet var
Saçı sırma sırma tel elden gitti
Fehmî’ya rüyada bildirdi Allah
Uyanıp inandım amentübillah
Ağlama anası da (innanillah)
Biz kara giyelimal elden gitti
ve,
Âşıklar söz düzer amma
Söylemişler hezar amma
Dağ başında gezer amma
Vâsıf’ın güftesi başka
diyerek şiirlerinin başka âşıklardan farklı olduğunu ileri süren Vâsıf’ın da bu dörtlükten başka bilinmeyen:
Bilmem bâd-ı Şimal yoksa Cenuptur
Eser serde bir muhalif yel amma
Burcu bedenimde damar donuptur
Gerçi havaidir mutedil amma
Bendesi olduğum bir şahinşahtır
Usat-ı mümin rahmeti penahtır
Değil aşkım mecaz aşkı ilahtır
Ederler hakkımda kâlu kıl amma
Gönül mir’atın kapladı günah
Velâkin afv ü gafurdur ilâh
Dahi var (Lâtaknetu min Rahmetillâh)
Sıratı geçemez pek müşkül amma
Aslım Kurevi’dir merciim Zile
Kaldım dağ başında kaba Türk ile
Kanı bir suhandan şol kadrim bile
Vâsıf bu arada ehl-i dil amma
biçiminde bir şiiri de yer almıştır.
Defterde, Zile’nin önemli âşıklarından Hamdî’nin bilinen bazı şiirlerinin dışında hiç bilinmeyen:
Ey benim sevdiğim gamzen kan eyler
Hışm eyle bu bağrım yaralanmasın
Müjgânların dilber kasdı can eyler
Kerem kıl ciğerim yaralanmasın
Kimdir âşık sana canım vermeye
Kurban olsun senin soyun görmeye
Rakip murat eyler gülün dermeye
Derdime güllerin aralanmasın
Hamdî işitsin dost efganımı
Dud-ı ahım bürüdü her bir yanıma
Görmeden almasın Mevlâ canımı
Ömrümün defteri karalanmasın
gibi bir deyişi;
Zileli hattat ve âşık Kâmilî’nin oğlu olup yazdığı Kıtlık Destani ile unutulmayanlar arasında yer alan Sezaî’nin:
Göçtü dünyadan bekaya Hüseyin Efendi zat
Şüphe yok, bulur cennet içre mekân-ı âliyat
Hatme say eylerdi her dem eyleyüp bezl-i vücud
Hatmini eylerdi itmam âdeti leyl-i berat
Erbea gün kuşluğun içtükte mevtin şerbetin
Duyup insan ağlayu ağlayu oldu cümle mat
Boynunu eğdi bu cümle tilmizi talibleri
Gözlerinden kan döküp ağlaştı Müslim müslimat
Hâli kıldı mihrabı (Yarebbena) lûtf eylegil
Şehr içinde bulmayız biz böyle sahib-i sâlihat
Ruhı pâki-çün okunsun Fatiha ihsan edüp
Ruzu mahşerde şef’i olsun Resul ü kâinat
Kalmadı dünyanın ömrüeksilür âlimleri
Kimseye bâki değildir ey ahî bu mümkinat
Çeşm-i hûnin cem edüp yazdı Sezaî tarihin
Kabrini kılın ziyaret müminin bil müminat
biçiminde, Zileli müderris Hüseyin Efendi’nin ölümü için söylediği tarihe göre 1271’de sağ olan Sezaî ve Hattat Kâmilî’nin yakın arkadaşı olup Kâmilî gibi önemli bir hattat olan ve:
İhtiyat et ey saba âteşi suzanımdan
Yanar eflâk zemin ah ilr giryânımdan
Afitap üzre heman hail olan sanmabulut
Gece gündüz feryat eden firkat ile nârımdan
Hikmetin sormadılar kaydile ter deman olan
Sây ile ermediler matlaba düryanımdan
Bu rüzumu bilecek âkil-i dâna var mı
Eyledim anları ihraç bugün varımdan
Oturup mest-i harap eyleyim bu günü
Zahidâ eyle hazer kim dür divarımdan
Nahs ile sa’dini dâd eylemişem ben Feleğe
Küfr ü imanı götür şimdiki bazarımdan
Hil’at-i âdemle ol müzeyyen Rif’at
Ol sebepten beni dur eylediler yârimde
gibi divan tarzında güçlü söyleyişleri olan Rif’at’ın şiirlerinin su yüzüne çıkarılması Haşim Nezihi Okay’ın Zileli âşıkların eserlerinin korunmasına, unutulmasını önlenmesine yaptığı hizmetlerin açık belgeleridir.
Cönklerin ve defterlerin tozlu sayfalarında kalmış bilinen Zileli âşıkların bilinmeyen şiirleri ile bilinmeyen Zileli âşıkların bilinmeyen şiirlerini Türk Halk Kültürüne kazandırmanın hazzı içindeyiz.
Kaynakça:
Haşim Nezihi Okay, “Zileli Şairler”, Folklor, C.I, S. 1, Ocak 1970
Haşim Nezihi Okay Zile Tarihi, Folkloru ve Zileli Halk Ozanları, İstanbul 1978 (Arşivimizde bulunan 114 sayfalık daktilo ile hazırlanmış dosya)
Cahit Öztelli, Zileli Şairler, Vilayet Matbaası, Samsun, 1944.
Mehmet Yardımcı, Yüzyıllar Boyu Zileli Halk Ozanları, Ayyıldız Mat. Ankara, 1983
Mehmet Yardımcı-Hayrettin İvgin, Zileli Fedaî, Ankara, 1983
Mehmet Yardımcı-Hayrettin İvgin, Zileli Âşık Zefil Necmi, Ankara, 1988
Mehmet Yardımcı, Zileli Âşık Talibî, İstanbul, 1989
Mehmet Yardımcı-Hayrettin İvgin, Zileli Ceyhunî ve Diğer Ceyhunîler, Ankara, 1996
Mehmet Yardımcı, 16. Yüzyıldan Günümüze İz Bırakan Zileli Şairler, İzmir, 2004