YEMEN DE ZİLE REDİF TABURLARI (Şol Yemen de Can Verenler)

 
Bekir ALTINDAL - Emekli Başmüfettiş

Çocukluğumuzda Yemen türküleri duyardık. Bilmezdik hangi acıların, hasretlerin yoğurduğunu bu türküleri. Yıllarca umutsuzca beklenenlerin, dönmeyenlerin türkülerini.

Araştırmamızda gördük ki bu Yemen türkülerinin kahramanları arasında Zileli delikanlılar da varmış. Hayatının baharında savaşlarda, Yemen dağlarında hastalıklara, arkadan vurulmaya, sıtmaya, sıcağa, soğuğa kurban giden, arkada gözü yaşlı ana, baba, yavuklu, eş, bacı ve kardeş bırakan Mehmetler, Ahmetler, Mustafalar, Hüseyinler.

Hudeyde’ye gelen vapurlar güvenlik sebebiyle askerleri kıyıya çıkaramaz, gemilerde bekletilirler. Çünkü garnizon, askeri tesis yoktur orada. Pek çok genç hayatını kaybeder Kızıldeniz’in nemli havasında bu bekleyişlerde… dini sohbet

1905 yılında isyan eden İmam Yahya Sana’yı kuşatır. Sana'ya erzak getirilememiş; asker ve subaylara günde iki ekmek verilirken bu miktar günde bir ekmeğe inmiş, nihayet subay ve askerlere ekmek de verilemez olmuştur. Bahçelerde yetişen patates ve havuçlar tükenmiş; çarşıda kuru üzüm kalmamış, asker içinde açlıktan ölümler başlamıştır. 8 yıldır terhisleri unutulan Yanya Taburu’nun isyan etmesi üzerine terhisleri yapılır.
(Dile kolay 8 yıl unutulan terhis…)

Vali Tevfik Paşa’nın İmam Yahya’ya Sana’yı teslim etmesi İstanbul’da gurur meseli olmuş 114 tabur kuvvet hazırlanarak Ahmet Fevzi Paşa’nın Sana’yı kuşatıp alması üzerine İmam Yahya Şehare’ye çekilmiştir. Zamanın Padişahının İmam Yahya’nın yakalanması talimatı üzerine Ahmet Fevzi Paşa’nın çektiği “İmam Yahya Kasımpaşa imamı değildir” mealindeki askeri literatüre geçen telgrafına rağmen Padişahın ısrarı üzerine Şehare’yeharekat düzenlenmiştir. Yapılan çarpışmalarda Usman Vadisinden sel yerine kan akmış; bu olay “Şehare felâketi” adıyla anılmıştır. Şehare'nin dağlık ve sarp arazilerinde çok kayıplar verilmesi üzerine Ocak 1906’da Sana’ya çekilmiştir. (Murat Cebecioğlu)

Altı bin asker bir ayda iki bin askere düşer. Gemiler Hubeyde’ye askerleri çıkarır, Sana’ya beş günde varılır. Süveyş Kanalı’nın açıldığı 1869 tarihinden sonraki kırk beş sene zarfında Yemen’e bir milyon vatan evladı gömülmüştür. Zeki Ehiloğlu şöyle anlatır duygularını: “Yemen’i en son terk eden Türkler bizlerdik. Yüreğim burkuluyor, belleğim sarsılıyordu. 1919’da Türk Ordusu’nun son kafilesi Yemen’i bırakırken oradaki şehitlerin “Nereye gidiyorsunuz bizi unutacak mısınız?” diye seslerini işitir gibi ruhumu saran hisler altında mübarek şehitlerin yattığı topraklara bastıkça büyük bir günah işlemiş gibi irkiliyordum.”

Yemen’e gidişte o Anadolu insanı sezgisini, öngörüsünü yanık türkülerde getirir dile;

 

Açılan bayrağı gelin mi sandın
Çalınan davulu düğün mü sandın
Yemen’e gideni gelir mi sandın

 

Yemen’de şehit olan Anadolu evlatlarının arkasından yükselir feryatlar;

 

Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasına acep nesi var
Bir çüt (çift) kundurası bir de fesi var.

 

Bir çift kundurası ve fesinin yanında, Anadolu’da, vatanında bıraktığı sılasının, köyünün, yuvasının, sevdiklerinin hayali vardı şehadet şerbetini içtiği anda…

Çocukluğunu yaşayamadan, Zile’nin bağlarında, köylerinde, yaylalarında, tepelerinde gezemeden, delikanlılığına doyamadan cephelere giden Zile’nin gençleri, delikanlıları, askerden döner dönmez de; 1890’larda Zile-Samsun arası yaya, Samsun-İstanbul-Ege-Akdeniz-Kızıldeniz gemi ile Hudeyde’de ve 1905 yılında ise Zile-Ankara yaya, Ankara-İzmir Şimendifer, İzmir- Ege-Akdeniz-Kızıldeniz gemi ile Hudeyde Limanı ve Sana’da, Yemen Dağları’ında bulurlar kendilerini… Arkalarında gözü yaşlı analar, bacılar, yavuklular bırakarak. Aynı analar, bacılar, yavuklular türküler yakar dönmeyen civanlara, can oğullara, şehitlere…

Divriği’den Yemen’e giden Mehrali Bey için şu dizeler söylenmiştir;

 

Yemen’e de benim ağam Yemen’e
Endi mola Mehrali Bey Yemen’e
Kurdu mola çadırları çimene
Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne.

 

Yemen’e indi o delikanlılar indi de, çadırlarını yeşil çimenlere değil, 2250 rakımlı Yemen dağlarında, sarp yamaçlara kurdular; ihanet edenlerin toplarına, kurşunlarına karşı. Türkülere adını veren “Hus” yani ‘Huş’ Sana-Şehare yolunun doğu tarafındadır. Bekli de Hus’ta nöbet bekleyen askerimizin, muhabereye giden arkadaşlarının dönmemesi üzerine yakmıştır bu türküyü, belki de memleketine dönemeyeceğini bildiği için…

 

Havada bulut yok bu ne dumandır
Mehlede ölüm yok bu ne figandır
Şu Yemen illeri ne de yamandır.

Burası Huş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor, acep ne iştir.

 

Yemen dağlarında, Şehare’de, Usman vadisinde sel yerine kanın aktığı cehennem günlerinde, eşkıya baskınından kurtulduktan, top tüfek seslerinin ara verdiğinde, karşı tepelerin arkasında binlerce kilometre uzaktaki sılasını, sevdiklerini, gözü yaşlı bıraktığı taze gelini düşünürken endişelenmez de değildir;

 

Karavanam is mi tutar
Martin tüfek pas mı tutar
Ağlayanım anam bacım
Elin kızı yas mı tutar.

 

Ama Anadolu kızı taze gelinler vefalıdır Yemen’e giden, gidip de dönmeyen civanına. Yüreğinde fırtınalar, derinden isyanlar duyar. Duyar duyar da türkülerde söyler isyanını;

 

Yemen bizim neyimize
Şivan düştü evimize
Bak yavrular yetim kaldı
Güvenmeyin beyimize

 

Basma fistan kirlenirse
Başta leçek düğlenirse
Ya kimlere baba desin
Yetim yavrum dillenirse

 

Günden yana soldu mola
Yerde yanı oldu mola
Yiğidimin ela gözünü
Karıncalar oydu mola

 

Yemen’in, Yemen’e gidenlerin, gidip de dönmeyenlerin, Zile Redif Taburu’nun tespit edebildiğimiz acı hikayesi özetle böyle. Bu hikayenin sonunda haber mi gelir, yoksa ümitler mi kesilir yıllar sonra ama kesin olan artık Anadolu çocukları gibi bazı Zile gençler de can vermişlerdir;

 

Tarlalarda biter kamış
Uzar gider vermez yemiş
Şol Yemen’de can verenler
Biri Mehmet, biri Memiş.

 

Kısaca Anadolu’nun genç şehit fidanlarının, Şol Yemen’de can veren Mehmetlerin, Memişlerin acı hikayesidir Yemen…

Yemen’den yayan yapıldak Zile’ye dönüp de tuz ile kırmızı pul biberi karıştırıp “Yemen çökeleği” diye ekmeği ile yiyen aziz gazilerimizin hikayesidir Yemen…

Nur içinde yatın Aziz Şehitlerimiz, Gazilerimiz…Biz torunlarınız bizlere duacıyız… 12 Mart 2019

 

(Kaynak: Bekir Altındal Yemen’de Redif Taburları 2003 isimli araştırma yazısından özetlenmiştir)