ZİLE MÜZESİ ÜZERİNE

 
Dr. Öğretim Üyesi Mehmet YARDIMCI

Yıllardır Zile etnoğrafya müzesinin açılacağını duyar, bu habere sevinir ama hep sükutu hayale uğrardım. Zile’de müzelik nice küpün küpeciğin toplanıp kamyon kamyon götürülüşüne bakar içim yanardı.  Nihayet facebouk paylaşımlarında Zile Müzesi dizaynının son aşamaya geldiğini görünce  Zile adına çok sevindim.

            Başta Zile Belediye Başkanımız sayın Şükrü Sargın olmak üzere, Kültür Müdürü Necmettin  Eryılmaz ve Müze oluşumu için çaba gösteren önceki belediye başkanlarımızla tüm emeği geçenleri yürekten kutlarım.

            Zile Etnoğrafya Müzesi’nde  bir köşenin 16 Yüzyılda yaşamış Muharrem Efendi (Muallim Dede)’nin ağabeyi  Şemsî ile başlayıp, 18. Yüzyılda yaşamış;

 

                        Hüseyin’im eydür kemal isterler

                        Ne rızk isterler ne mal isterler

                        Sorgu sual var diye amel isterler

Varınca Zile’de kabir yerine

 

diyen Âşık Hüseyin’den, 18. Yüzyıl âşıklarından;

 

                        Niçin beğenmezsin şehri Zile’yi

                        Şeyh Ethem Çelebi burada yatmaz mı

                        Velilerin hocasının ulusu

Koca Kayser Sultan burada yatmaz mı

 

diyen Seyid Derviş’ten, 18. Yüzyılın usta âşığı;

 

                        Varlığını verse ağalar beyler

                        Yine yarin bir telinden vaz geçmem

 

diyen  Kul Yusuf’tan,  18. Yüzyıl sonu, 19. Yüzyıl başında yaşamış ve mezar taşında:

 

                        Ben garip başım garip

                        Sılada eşim garip

                        Ölsem mezara girsem

                        Mezarda taşım garip

yazan ve:

                        Tâlibî’yim kurtulmadım çileden

                        Mültezimler öşür alır kileden

                        En doğrusu kaçmak imiş Zile’den

                        Hiç gelmemek nurun âlâ nur imiş

 

yeri geldiğinde düzen eleştirisi yapan Tâlibî’nin,

 

                        Dediler mevlidin olur nereden

                        Dedim ki aslımız olur Zile’den

                        Dediler Tâlibî n’oldu oradan

                        Dedim bir Fâtiha ihsan İstanbul

 

diyerek ustası Tâlibî’nin vefatını İstanbul âşıklar kahvesinde doğaçlama söylediği bir destanla duyuran ve:

Sağ olur da ben  Zile’ye varırsam

Kömür gözlüm mah cemalin görürsem

Bunca  yıllık ah ü zârım alırsam

Artar ömür  imanımız  yeniler

 

biçiminde  özgün deyişleri olan  Zileli Fedaî’nin;

 

                        Düştü nasibimiz gurbet ellere

                        Gözle yollarımı yar dertli dertli

 

gibi türkü formunda deyişleriyle 19. Yüzyılın usta âşığı Zileli Sıtkı’dan,  18.Yüzyıl sonu ile 19. Yüzyıl başlarında yaşayan ve;

 

                        Dostum beni niçin zarıncıdırsın

                        Verdiğim ikrardan dönen değilim

                        Senden başkasına meyil vermedim

                        Uçup daldan dala konan değilim

 

biçiminde türkü formunda deyişleri olan Zileli Ârifî’nin, Sadık Doğanay’ın dedesi olup;

 

Gökyüzünde turnaların sesi var

Eşinden ayrılmış yaz havası var

Şu garip gönlünüm bir davası var

Turnam böyle niyetiniz neredir

 

diyen 1841-1921 yılları arasında yaşamış Kemterî’den, 1882-1942 yılları arasında Zile’nin Çiftlik köyünde yaşayıp;

 

Pazarlık eylersen ustayla eyle

Dükkânı boş çürük hanı ne eylersin

                        Eylersen iyinin methini eyle

Çerçinin sattığı pulu neylersin

 

biçiminde olgun söyleyişleri olan  Nurettin Seyfi  ve  1835-1912 yılları arasında yaşamış  Zile’nin  en tanınmış âşıklarından olup Zileli âşıklar içinde Türk Halk Şiirine en kalıcı mührünü vuran;

Kadir mevlam hikmetinden sorulmaz

Kimi kullarını azîz eyledin

                        Kiminin sözleri zehirden acı

                       Kimini şekerden lezîz eyledin

biçimindeki söyleyişlerle adı belleklerde kalan  Erzurumlu Emrah çırağı Ceyhunî’nin, Yaşamının büyük bir bölümünü  Maşatova’da geçiren;

 

Zefil Necmî dünya bana dar oldu

                       Mâsivâ elinden işim zor oldu

                        Feryâd u  figânım âh ü  zâr oldu

                       Saz oldu vücudum tel ne ilâzım

 

biçimindeki deyişleriyle Zefil Necmî den ve sazıyla, sözüyle Zile’nin iftihar kaynağı Sadık Doğanay’ın;

                        Bu ilimin yazanıyım

                        Bozuk değil düzeniyim

                        Ben  halkımın ozanıyım

                        Şu Zile’nin ellerinde dini sohbet

 

biçiminde birer dörtlüğünün yanı sıra, en azından Seferoğlu, Çakerî, Raşid, Sofoğlu, Âşık Mümin, Sezaî, İsmail, Şermî, Ali, Fehmi, Kâmil, Gulam Haydar, Fikri, Sırrı Baba, Rıfat, Hulusî, Remzî, Hubî, Recaî, Zikriye, ÂşıkFânî, Talat, Ahmet Hürremî, Vâsıf, Sabrî, Sadık, Mevcî, Katibî, Büryan Ana, İbrahim, Fevzî, Hamdî, Sûzî, Dabak Hürremî, Lütfî, Sefil Ednâ, âşık Kul Aşur, Sadık Karadağ, Lütfi Gerçek, Hüseyin Ceylan, Âşık Otman, Nuri Gulamî, İskânî, Nevruz Bacı, Rıza Hasgül, Kaynarî, Remzanî, Fakir Köroğlu, Eminî Düştü, Söylerî,Haydar Güpür, Âşık Aydın Ali, Ferruzî ve  Cemal Çelebi’nin sadece adlarının yazılarak 16. Yüzyıldan günümüze âşıklık geleneğini sürdüren  saz ve söz ustalarına vefa borcumuzu  ödemiş olur, sanata saygı ve sevgimizi kanıtlamış oluruz düşüncesindeyim.

            Bir toplantıda belediye başkanımız sayın Şükrü Sargın’a verdiğim sözü yerine getirip, Kirampalı Davulcuoğlu Bin Memed tarafından tutulan  ve üzerinde “Padişah fermanı gelse bu defteri kimseye vermem” ifadesi olan orijinal cöngü müzeye hediye edeceğim.