BARIŞ MANÇO GERÇEĞİ

 
Dr. Mehmet YARDIMCI

-Gelenekten geleceğe uzanan köprü-

Mehmet Barış Manço 2 Ocak 1943’teİstanbul’da doğmuştur. Aslen Konyalı olup Selanik’e yerleşen ve Mançozadeler lakabıyla anılan ailesi Birinci Dünya Savaşındaki bunalımlı dönemde İstanbul’a göçmüş,aile İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesine duyduğu özlem nedeniyle de  çocuklarına ‘Barış’ adını koymuştur.

Müzisyen bir annenin oğlu olan Manço, şarkı söylemeye çok küçük yaşlarda başlamış, ilk müzik grubu Kafadarlar’ı 1958’de Galatasaray Lisesi öğrencisiyken kurmuştur.Harmoniler, Kaygısızlar, Moğollar gibi gruplarla müzik çalışmaları yapmış, 1962’de ilk 45’liğini çıkarmıştır.

Barış Manço, 1963’te Türkiye'den ayrılıp  Belçika'daki abisi Savaş Manço'nun yanına gitmiştir. Belçika’da,Belçika Kraliyet Akademisi'nde resim, grafik ve iç mimarlık bölümünü 1969’da birincilikle bitirmiş, kısa süren ilk evliliğini 1967’de Belçikalı Maria Claude ile gerçekleştirmiştir.Kol Düğmeleri ve Gülpembe gibi unutulmaz bestelerin ardından 1970’te  Dağlar Dağlar şarkısıyla müzik yaşamında çok büyük bir çıkış yapmıştır.

1972 yılında uzun yıllar birlikte çalışacağı Kurtalan Ekspres adlı grubu kurmuş,  Anadolu Rock türünde ürettiği şarkılarla büyük ün yapmıştır. 1978’de Lale Çalar ile evlenmiş ve iki oğlu olmuştur.

“Geçmişini bilmeyen bugününü anlayamaz ve yarınını kuramaz.”  İlkesiyle hareket edip müzik yaşamının yanı sıra 1988’de 7’den 77’ye adlı  televizyon programına başlamış, programın ‘Adam Olacak Çocuk’ köşesinde bir milletin geleceği olan çocukları ciddiye almış, onların sevgisini kazanmıştır.

Umay Günay, Barış Manço’yu bizim de katıldığımız doğru bir saptama ile ‘Ozan-Baksı  edebiyat geleneğinin devamı olan âşık tarzının, yeni bir oluşumunun temsilcisi’  olarak işaret etmiştir.[1] Manço’nun,  Kalk Gidelim Küheylan adlı şarkısında “Barış böyle belledi bir çaldı binbir söyledi” dizesiyle gezgin kamlardan, baksılardan, ozanlardan devraldığı geleneği ifade etmiştir diyebiliriz.        

 Necati Gedikli de  bir konuşmasında ‘Sanatçı kurduğu Kurtalan Ekspres adlı grubu ile birlikte yalnızca ezgi ve üslup açısından değil, sözlere ve konulara kadar tümüyle halk  kültürümüzün öğelerini içeren parçalar yapmıştır.’[2]diyerek konuya açıklık getirmiştir.

Barış Manço’nun şarkılarının sonunda adını kullanması, âşık edebiyatına yakınlığının ve mahlas kullanma geleneğinin açık işaretlerinden biridir.

Türk kültürünü bir bütün olarak görüpOrta Asya’dan Anadolu’ya taşınan gelenek, görenek ve töre bünyesinde varlığını çağdaş kalıplar içerisindesürdüren, Türk milli kültürüne ait unsurları bestelerine yerleştirip kendine özgü söylemle icra eden Barış Manço, gelenekten geleceğe uzanan sağlam bir köprü konumundadır.

Tarihsel ve toplumsal süreç içerisinde edebiyatın ve kültürün bir parçası olup halkın ortak hafızasını oluşturan bir bellek konumundaki müziği önemli kılan, nağmelerin güfteyi ustaca taşımasıdır.

Özde ulusal, söylemde evrensel bir çizgide görülen Barış Manço, Halk kültürü bünyesindeki atasözü ve deyimleri alıp şarkılarına ustaca yerleştirerek kültürel köklerini irdeleyip anlam derinliğini arttırmıştır. O, kendi yazdığı şarkı sözlerinin dışında çeşitli türküleri ve Klasik Türk Müziği eserlerini de yorumlamıştır: Türkülerden Kızılcıklar Oldu Mu, Urfanın Etrafı Dumanlı Dağlar, Aman Avcı Vurma Beni, Kirpiklerin Ok Ok Eyle, Gönül

Dağı, Burası Muştur, Geçti Dost Kervanı; klasik eserlerden ise Gamzedeyim, Bir Bahar Akşamı Rastladım Size, Ham Meyvayı Kopardılar Dalından, Yine Bir Gülnihal, gibi eserleri kendi tavrı içinde sunuşunu “Bugün yaptığımız müzikte Nasreddin Hoca’nın mizahı, Hacı Bektaş-ı Veli’nin felsefesi, Dede Korkut’un töre, gelenek ve dinamizminin etkilerini görebiliyorsanız bu da bir rastlantı değildir…”[3] biçiminde dile getirmiştir.

Onun ‘Nazar eyle nazar eyle / Gel kapıma pazar eyle’ biçimindeki deyişi Türk tarihine ve halk bilimine ne denli vakıf olduğunun göstergelerinden biridir. Çünkü bu şarkıda Orta Asya’daki Türk yaşayışından ve tarihinden bazı kültürel unsurlara vurgu yapılmakta, Türk kültüründe bir sembol olan  ‘hakan’  sözü ile tarihte yaşamış bütün Türk kağanları işaret edilmekte, II. Göktürk devletinin kurucusu Kutluk Kağan’ın sembol olarak bilinen eşi Bilge Hatun anılarak da tarihteki bütün Türk kağanlarının eşlerine telmih düşürülerek  temsil edilmektedir.

Nazar eyle nazar eyle’ deyişinde dikkat çeken önemli hususlardan biri de Barış Manço’nun vurguladığı sayılardır. Bu sayılar sıradan bir sayı olmayıp Türk kültürü ve sosyal yaşamında önem arzeden sayılardır. Bazı sayıların kültürümüzdeki işlevi İslamiyet öncesi sosyal hayatımıza dayanmakta, kimi sayılar da destan ve masallarımızda önemli ölçüde yer almaktadır.

Türklerde kutsal sayılan sayılardan birisi dokuz sayısıdır. Bu sayıya geleneksel kültürümüzün her aşamasında rastlamak mümkündür. Altay Yaratılış Destanı’na göre Tanrı yerden "dokuz dallı" bir ağaç bitirerek her dalın altında bir insan yaratmıştır. Bunlar dokuz insan cinsinin ataları olmuştur. Ayrıca Tanrı Ülgen’in yedi oğlu, dokuz kızı olduğuna inanılır.

Halk takviminde "Mart dokuzu" deyimi olarak görülen dokuz sayısı atasözleri ve deyimlerimizde de sıkça kullanılmıştır. Bunlardan bazıları:‘Dokuz at bir kazığa bağlanmaz, Boğaz dokuz boğumdur’.Barış Manço’nun  kullandığı ‘kırk yiğit’ ve‘kırk güzel’ sözleride çokça geçenlerdendir.

Türkler tarafından, ilk çağlardan bu yana kırk sayısının kutsallığına inanılmaktadır. İslamiyet’te de önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Örneğin, Kırk Erbain Kur'an'da bir çok  kez geçmektedir. Alevi ve Bektaşilerde Hz. Ali'nin başkanlık ettiği kırk kişinin meclisine "Kırklar meclisi" denmektedir. Bu sayı geleneksel kültürümüzde de değişik biçimlerde görülmektedir. Bunların bazılarını şu şekilde belirlemek mümkündür:

* İnanışa göre, çocuk ayaklarını basmazsa ve gelişmezse buna "kırk bastı" denir.

* Kırklı çocuğun elbise ve bezlerinin suyunun dışarı atılmayacağına inanılır.

Barış Manço’nun:

Levent boylu kırk yiğide varmış

Düğün dernek kırk gece sürmüş

dediğikırk gün kırk gece süren düğünlerin,  toyların, eğlencelerin Türk kültüründe önemli bir yer tuttuğukoyun, koç gibi hayvanların kesildiği ve yemekler dağıtıldığı bilinmekte, bu eğlence anlayışının ve kültürel unsurların varlığı Oğuz Kağan Destanı’nda da  sergilenmektedir.Barış Manço’nun eserlerinde milli destan özelliklerinin barındırıyor olması yeni kuşaklarda hamasi duyguların canlı tutulması açısından önemlidir. Hakanın sefere gitmesi ve dokuz oğlunun beş yaşına gelince kılıç kuşanması da yüksek bir coşkunluk ifadesi katmaktadır.

            Barış Manço’nun, “Âşıklar, bizim duygularımızı, sazlarını kâğıt, mızraplarını kalem kabul ederek söylemişlerdir. Benim yaptığım âşık edebiyatının bir devamı, âşıklarla çok sıkı bağlarım var, onlardan esinleniyorum  Şeref Taşlıova, Murat Çobanoğlu... Onlarla benim aramda pek fazla fark yok yaptığımız iş açısından” deyişi bizim Manço’ya çağdaş âşık deyişimizin kanıtıdır.

Dilaver Düzgün’ün de işaret ettiği gibi: “Barış Manço’nun eserleri farklı enstrümanlar eşliğinde, farklı biçim ve türlerde sunulsa da âşık tarzındaki şiir söyleme geleneğinden izler taşır. “Halhal” adlı şarkısında bir köylü güzeli olan Nazo Gelin’i “yavru ceylan gibi kaçar”, “seke seke çaydan geçer”, “bir bakışı canlar yakar” gibi Türk saz şiirinde sıkça karşımıza çıkan ifadelerle sunarken dinleyiciye Karacaoğlan’ın güzellerini hatırlatır.”

Manço’nun masalsı, destansı tavrını Binboğa’nın Kızı, Küheylan ve Seher Vakti adlı parçalarında görmek mümkündür. Ayrıca Aynalı Kemer, Söyle Zalim Sultan parçalarında halk hikâyesi, âşık hikâyesine benzer bir üslupta âşık ve sevgili karşımıza çıkmaktadır.

Barış Manço’nun,Şarkının genelinde sabırlı, temkinli olmayı ve acele etmemeyi önerdiği “Aman Yavaş Aheste’’ şarkısını irdeleyince Ziya Gökalp ve Firdevsi’nin bariz etkisini görmek mümkündür. Örneğin şarkıda geçen “Erişir menzil-i maksuda aheste giden” deyişi Ziya Paşa’ya aittir.Yine Barış Manço, Firdevsi’nin Şehnâme’sinde geçen ‘’Perdedâri mikoned der kasr-ı kayzer ankebut”dizesine yer vererekÖrümceğin İran hükümdarının sarayında perdedârlık görevini yerine getirip sırların gizlendiğini işaret ederekşarkısındaki anlam derinliğini arttırmıştır.

Barış Manço’nun  tasavvuf inancını işlediği,  nefsi terbiye etmenin, az ile yetinmenin, tok gözlü olmanın, kadir kıymet bilmenin önemi üzerinde durduğu ‘Dört Kapı’ şarkısı da halk kültürü açısından dikkat çekicidir.

Bazı dizeler. ‘Tuz ekmek hakkı bilene’, ‘Bana bir harf öğret yeter’,İdris biçmiş der giyerim’, ‘Dört kapı önünde durdum’biçiminde bazı tasavvufi terimlerle kırk ve dört gibi formel sayılara yer vermenin yanında terzilerin piri İdris Peygambere telmih yapmıştır.

Eserlerinden  Halil İbrahim Sofrası’nda Türk töresini, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’da Anadolulu insan tipini, EstergonKalesi’nde kahramanlık temini işleyerek Türk müziğine milli bir ruh  katan ve 01 Şubat 1999’da vefat eden Barış Manço’nun şarkılarında Türk kültürüne ait unsurların bir tesadüf eseri olmayıpşuurlu bir kullanım sonucu olduğunu gören Hacettepe Üniversitesi tarafından kendisine onur doktorası verilmiştir. Ruhu şad olsun.

 



[1] Umay Günay, ‘’Cumhuriyet Terkibi ve Barış Manço’’, Milli Folklor, Bahar 1992, S. 13, s. 2-3

[2]Necati Gedikli,’’Türk Pop Müziğinin Gelişim Sürecinde Geleneksel Halk Musikimizin Öğelerinin Payı

ve Önemi’’, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi, Halk Müziği, Oyun, Tiyatro, Eğlence,

Seksiyon Bildirileri, Ankara, 1997, s. 154.

[3] Hulûsi Tunca, Barış Manço: Uzun Saçlı Dev Adam/O Bir “Masal”dı, Epsilon Yayınları, İstanbul, 2005, s. 251.