Dr. Öğretim Üyesi Mehmet YARDIMCI*

ARŞİVİMİZDE  BULUNAN

80 YIL ÖNCE HAŞİM NEZİHİ OKAY’IN

ZİLE’DEN DERLEDİĞİ 

ZİLELİ ŞAİRLER VE BİLİNMEYEN ŞİİRLERİ

       Haşim Nezihi Okay, araştırmacı yönüyle Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı’nın önemli edebiyat ve kültür adamlarından birisidir.

Öncelikle şiirleriyle tanınan Okay,  Erciyes, Fikirler, Dıranaz gibi dergilerde şiirlerini, Folklor adlı dergi ile bazı Halkevi dergilerinde de halk bilimi ile ilgili ve araştırdığı âşıkları tanıtmaya yönelik yazılar  yayımlamıştır.

İlçe bazında Anadolu’nun hiçbir  yerinde Zile’de yetişen âşık kadar âşık yetişmemiştir.  Zile’de 1934-37 yılları arasında  Türkçe öğretmenliği  yapan Haşim Nezihi Okay, bu âşık bolluğunu görünce  hem cönklerden hem de sözlü kaynaktan büyük bir derleme yapmış, kitap olarak yayımlayamayınca Talibî, Ceyhunî, Arifî, Kâmilî ve Fedaî’nin şiirlerinin bir bölümünü Folklor dergisinde yayımlamış, yayımlanmayan âşıkların ve deyişlerin de yer aldığı bu defter bize intikal etmiştir.

Bildirimizde  Hikmet Dizdaroğlu’nun Zileli Şairler kitabında ve bizim yayınlarımız arasında olan  Yüzyıllar Boyu Zileli Halk Ozanları,  Zileli Fedaî, Zileli Âşık Zefil Necmi,  Zileli Âşık Talibî,  Zileli Ceyhunî ve Diğer Ceyhunîler  ile 16. Yüzyıldan Günümüze İz Bırakan Zileli Şairler  adlı  kitaplarımızda  yer almayan, fakat arşivimizdeki bu defterde yer alan;  kimilerinin adı bilindiği halde  şiirleri bilinmeyen  ya da adı ve şiirleri daha önce hiç bilinmeyen Nagamî, Halil, Perverî, Agâhî, Himmetî, İlhamî gibi Zileli  âşıklarla; adı ve kimi şiirleri bilindiği ve çeşitli yayın organlarında yayımlandığı halde   Talibî, Seyit Derviş, Sıtkı, Arifî, Âşık Fanî, Hulusî, Kâtibî, Dabak Hürremî, Lütfî, Çakerî, Fehmî, Vâsıf, Hamdi,  Sezaî gibi âşıkların bilinmeyen şiirlerini Türk halk kültürüne kazandırmak için  ilk kez tanıtıp şiirlerinden örnekler sunacağız.

Örneğin,  kayıtlarda Ceyhunî  çırakları arasında adı geçen  ve Cahit Öztelli’nin hakkında hiçbir bilgiye ve şiirine  ulaşamadığını işaret ettiği Nagamî’nin elimizdeki defterde kardeşinin Zile’de park karşısında bakkallık yaptığı, tahsilinin az olduğu, Abdülhamit sarayında muhafızlık yaptığı:

            Gel gönül boş yere eyleme feryat

            Geçti bu alemin demi devranı

            Kimseden kimseye kalmadı imdat

            Herkes öz başına sarar dermanı

 

            Kime arz eylesem bunca figanı

            Almak ister benden bile bu canı

            Teselli et sen başını, zamanı

            Bir darb-ı meseldir ayan âyânı

 

            Nagâmî buzuldu devrin eyyamı

            Arifler çektiler çok serencamı

            Ölüm var mı yok mu âhir encamı

            Mevlâ nasip etsin kâmil imanı

 

ve:

                        Emekler sarfedip pir-i mügana

                        Biz bu aşkı yol üstünde bulmadık

                        Bülbül gibi azmeyleyip gülşene

                        Gül yolup da sararıp da solmadık

 

                        Geleli cihana gönlümüz mahzun

                        Gezeriz serseri misali Mecnun

                        Misafir hanedir bu şark-ı gerdun

                        Saat mı var boşaltıp da dolmadık

 

            Dil mülkünde gizli neler var cana

            Hiç riya söylemez Nagâmî edna

            Kara gün doğduğun çok gördük amma

            Hiç bir gün görmedik akşam olmadık

biçiminde olan özgün şiirleri bulunmaktadır.

Bir deyişi:

            Şimdi senin ile muhakemem var

            Bana etmediğin kalmadı felek

            Her ne iş tuttumsa kestin önümü

            Yoksa öldürmek mi efkârın felek          

 

            Daim ah çekerim gözlerim yaşlı

            Sanki evlad verdin hep açık başlı

            Eller çuha giyer üstü nakışlı

            Bana boz abayı çok gördün felek

 

            Ellere vermişsin kulunlu tayı

            Olura olmaza dedirdin dayı

            Ben kaçtım önünden sen kovdun beni

            En son bana da pes dedirdin felek

 

            Züğürtlüğü kemer ettim belime

            İnsaf edip hiç bakmadın halime

            Ah kabil olsa da geçsen elime

            Valiye hakime bırakmam felek

 

            Halil ne durursun yurdunu ara

            Nerde karnın doyarsa vatanın ora

            Biraz ekin ektim o da avara

            Onu da göğ iken yedirdin felek

diyen ve Zile’nin Çizmecioğulları soyundan Âşık Halil’in bu sitemli deyişi;

Zileli Pervane Oğullarından Perverî’nin arkadaşı Sıtkı’ya nazire olarak yazdığı anlaşılan:

            Hani vadettiğin günler nic’oldu

            Aşk ateşim bu sineme döken yâr

            Aşkınla gül benzim sarardı soldu

            Meyledip ağyâre gönlüm söken yâr

 

            Tabipsen gönlüme gel ver merhemi

            Sebep sensin dinmez gözümün nemi

            Bana sen içirdin felek de (sem)i

            Elif kadim keman edip büken yâr

 

            Sevmeli güzelin gayet merdini

            Arayıp bulmalı gonca virdini

            Sen artırdın Perverî’nin derdini

            Sen de böyle dirhem dirhem tüken yar

biçiminde olan sitem yüklü deyişi;

Zileli Agâhî’nin:

            Kaldım bir acaip derdi âlemde

            Şada gelmez viran kalbim sınıktır

            Gönül neş’elenmez mahzun her demde

            Tâ ezelden kara bağrım yanıktır

 

            Bakma gönül elin tesellâsına

            Aşk bir demir yaydır müptelâsına

            Öyle dalmışım ki aşk deryasına

            Gönül ne mestane ne de alıktır

           

            Agâhî derd  bilmez değme her tabip

            Düşmedi bu gönlüm yâre münasip

            Bunca bozdum yazdım eyledim tertip

            Çekerim bu cevri bize lâyıktır

biçiminde olan deyişi;

Zileli Himmetî’nin Dertli’ni bir şiirine  benzek olan:

            Beyhude zâr etme âlemde ey dil

            Bülbül isen gülistane var yürü

            Bu dehri fenada gel olma gafil

            Aç gözün seyreyle cana var yürü

 

            Tâ seher makbul ü dergâh ola gör

            Aşk ile sirette bir şah ola gör

            Ol şah-ı cihana hem rah ola gör

            Bir muazzam Alişan’a var yürü

 

            Terk eyle Himmetî nefsi havayı

            Bulmak ister isen bab-ı rızayı

            Ruzişeb zikreyle gani mevlayı

            Şahlar şahı Adil Han’a var yürü 

biçimindeki deyişi;

                        Aklımı başımdan tarumar eyler

                        Salındıkça kaddi bülendin güzel

                        Lâyık mı sultanım ben biçareye

                        Ne isyan eyledim gücendin güzel

 

 

                        Nice methedeyim sen hop civanı

                        Sensin güzellikte Yusuf u sâni

                        Çok gezdim dolaştım mülkü cihanı

                        Görmedim akranın menendin güzel

 

                        Âşık olan çeker derdi mihneti

                        Ben canım tek serdim ol mah sureti

                        Bend olsun haşre dek Âşık Himmetî

                        Tak boynuma zülfün kemendin güzel

biçimindeki deyişi:

                        Bir kere halime bak insaf eyle

                        Gayrı cana yetti yar cefâların

                        Ne denlü kusurum var ise ey yâr

                        Şanıdır affetmek padişahların

 

                        Sen ki nazeninin hışmile baktın

                        Vücudum şehrini odlara yaktın

                        Bülbül gibi ahûzara bıraktın

                        Hep rah-ı aşkında âşinaların

 

                        Meftunusun o şuh mihrin Himmetî

                        Mahvetti ateşi sihrin Himmetî

                        Ya böyle çeksin mi kahrın Himmetî

                        Yok mu hükmün hakka bi vefaların

deyişi; bir koşması:

                        Bir melek simanın nârına yandım

                        Kül oldu vücudum imlâya gelmaz

                        Aşkın peymanesin içtim de kandım

                        Derd-i gam meşakkat inşaya gelmez

 

                        Hakikat emsali yoktur cihanda

                        Mahcemalin gördüm kaldım divanda

                        Bu hüsün bulunmaz yerde mekânda

                        Böylece bir güzel dünyaya gelmez

 

                        Kabul et niyazım ey gani Hûda

                        Kâr etti canıma aşk ile sevda

                        Serimi yoluma eylesem veda

                        Himmetî tutuşmuş sevdaya gelmez

biçiminde olan ve:

                        Çekilmiş kudreti haktan cemalin şevk-i bir perde

                        Acep hemta olur mu hüsnüne bir gayrı dilberde

                        Feda can eylerim elbet yolunda sen gibi nerde

                        Neler var bir nazar kılaşıkın esrarına er de

 

                        Değil bir kimsede meylim fakat şen şûhu gülterde

                        Bana rahmeyle sultanım perişan halimi gör de

 

                        Benim hakkımda ağyare varıp da iştika etme

                        Aziz başın için şahım bana cevr ü cefa etme

                        Yeni baştan serim sevdalara sen müptela etme

                        Cemalin nurunu ey mah-ı ruh benden cüda etme

 

Değil bir kimsede meylim fakat şen şûhu gülterde

                        Bana rahmeyle sultanım perişan halimi gör de

 

                        Gece gündüz senin aşkın ile yanmak benim kârım

                        Bilirsin kim söyünmez tâ kıyamet haşre dek nârım

                        Felekte matlabım sensin benim ey nazlı dildarım

                        Feramuş etmedilden kıl kerem devletli hünkârım

                       

 Değil bir kimsede meylim fakat şen şûhu gülterde

                        Bana rahmeyle sultanım perişan halimi gör de

 

                        Niçin çekmem seha ben derdini sen âlişanımsın

                        Efendimsin, beyimsin, merhametli Mihribanımsın

                        Hani hayli zamandır Himmetî aramı canımsın

                        Gönül bülbül gibi nalan olur gonca dehanımsın

gibi kalenderî türünde eserleri de bulunan  Himmetî’nin deyişleri âşık edebiyatı ürünleri arasında kendine özgü yerini alacaktır.

Gel gönül buradan varalım

Yollar çeper bağlar şimdi

Lâle, sümbül, mormenekşe

Döker gazel bağlar şimdi.

 

Yar elinden bâde içtim

Hayıf gurbet ele düştüm

Ben bu yerde çok eğleştim

Kömür gözlüm ağlar şimdi

 

            İlhamî yâreli gitti

            Ahvalimi neye yetti

            Ölenler öldü unuttu

            Yolum gözler sağlar şimdi

gibi yalın söyleyişlerin aşığı İlhamî gibi şiirleri cönklerin tozlu sayfalarında kalmış,  Zile’nin bilinmeyen âşıklarından  Nagâmî, Halil, Perverî, Agâhî ve İlhamî’nin  bilinmeyen deyişlerinin yanı sıra,  hakkında yayınlar yapılmış, birçok şiiri yayımlanmış Talibî, Seyid Derviş, Sıtkı, Ârifî, Fânî, Hulusî, Kâtibî, Hürremî, Lütfî, Çakerî, Fehmî, Vâsıf ve Hamdî  gibi  Zileli âşıkların,  Haşim Nezihî Okay’ın defterinde bulunan:

Nedir bu çektiğim çarhın elinden

            Doldu gözlerimden yaş geldi yine

            Taze haber aldım o yar ilinden

            Hesaba gelmedi şaş geldi yine

 

            Medet raha düştüm konuğum uzdur

            Kusuruma göre çektiğim azdır

            Beş günüm şad ise on günüm yastır

            Bu gün kederliyim kış geldi yine

 

            Aşk elinden düştüm dilden dillere

            Çok yağmura kaldım çok da sellere

            Yarim henüz göçmüş gurbet ellere

            Başıma çekilmez iş geldi yine

 

 

            Talibî dünyada bahtı siyahım

            Göz göre göklere erişti âhım

            Hasılı inayet senden Allah’ım

            Yine sarp yolumuz düş geldi yine

gibi:                

Kalktım gider oldum gurbet göründü

            Gel sevdiğim tanışalım biz bize

            Ayrılık zahmına merhem edelim

            Derdimende tesellidir söz söze

 

            Elveda bir zaman yanar tüterim

            Bad-ı saba ile selam ederim

            Sensiz gurbet elde ben de niderim

            Hoşça kalın dostlar ile siz size

 

            Siyah ebruların dışa serpmesin

            Kelp rakipler gül yüzüne bakmasın

            Ben gidiyom hatırından çıkmasın

            Senin ile ülfetimiz diz dize

 

            Tâlibî de der ki kaldım telinen

            Yalnız tek gez konuşma hiç elinen

            Seni anlatayım yine dil ilen

            Sağ olup gelirsin belki yüz yüze

gibi:                

Yeter oldu yeter kestin tuvanım

            Ben seninle konup göçemem gönül

            Kaldım Mecnun gibi çöller mekânım

            Dahi o elleden geçemem gönül

 

            Bir derdim yok iken bir ferd elinden

            Bin derde düşürdün bir dert elinden

                        Bana zehr-içirdin namert elinden

            Ab-ı hayat versen içemem gönül

 

            İnmedin havadan bakmadın kâra

            Zaman sonra yetti kaldın avara

            Pervâne misaliyandırdın nâra

            Kırıldl kanadım uçamam gönül

 

 

            Malıhülyay’nan maliksin mâla

            Hûb görünce benzen Rüstem-i Zâl’a

            Benden işittiğin gelir hayâla

            Seyran âlemini seçemem gönül

                       

            Tâlibî’yim sebep senin nideyim

            Ulaşalım aşk mekkârın yedelim

            Bir eyyamda sen bize gel gidelim

            Sana her sırrımı açamam gönül

gibi:

            Kötü adam nasıl olur söyleyim

            Sahibin zemmeder ekmek yer iken

            Nöbeti geç ise seğirtir gelir

            Sonra da geç kalır erdir der iken

 

            Halka uymayanın vaz geç kârından

            Sözü, yüzü soğuk dağın karından

            Akar muhannetlik her damarından

            Korkak tabiatlı olur er iken

 

            Sen ondan geç, yürü öğüt kâr etmez

            Beğenir kendini hem de ar etmez

            Bunalana düşman olur hayretmez

            Söğer medet beyim aman der iken

 

            Meclislerde olur çehresi tırtıl

            Sen istersen döğül, istesen yırtıl

            Avradınsa bile boşa da kurtul

            Üç beş çocuğun da mevcut var iken

 

            Talibî kırılmaz çalsan da taşa

            Meğer öldüresin çıkılmaz başa

            Sana inat eder iki der, haşa

            Alemi yaratan Mevlâ bir iken     

diyen ve defterde  yayımlanmamış birçok deyişi olan Talibî’nin;

Yatırlar Destanı ile ünlü Seyid Derviş’in defterde bulunan ve  hiç bilinmeyen

Bak gözümden akan yaşa

            Secde etti dört  köşeye

            Selâm olsun dağa taşa

            Efendim doğduğu gece

                       

            Yeşillendi dağlar taşlar

            Secde etti tüm ağaçlar

            Virdine vardı kuşlar

            Efendim doğduğu gece

                       

            Efendim anadan doğdu

            Kur’an efendime indi

            Nur geldi alnına kondu

            Efendim doğduğu gece

                       

            Huri kızları geldiler

            Kundağın bile sardılar

            Ayağına yüz sürdüler

            Efendim doğduğu gece

                       

            Huriler un elediler

            Seyid helva buladılar

            Nurdan beşik belediler

                        Efendim doğduğu gece

biçimindeki Hz. Muhammed’in doğumu ile ilgili ilahisi ve:

 

            Edelim niyazı bülbül kardeşler

            Ol mübarek aşure günleri

            Bizimle bile olan haldaşlar

            Ol mübarek aşure günleri

 

            Âlimlerin meclisine varalım

            Günahlarımıza tövbe kılalım

            Salihlerin hallerini soralım

            Ol mübarek aşure günleri

 

            Kişi halin sormak güzelden güzel

            Bir hayıra  Mevlâm pek sevap yazar

            Sadaka verenler cennette gezer

            Ol mübarek aşure günleri

 

            Seyid Derviş eydür bir nesnem yoktur

            Hakkın kullarına ihsanı çoktur

            Günah defterinde günahım çoktur

                        Ol mübarek aşure günleri

biçimindeki Aşure İlahisi dikkat çeken önemli şiirlerdendir.

            Defterde:

                        Felek sevda ile bana zulmetti

                        Yeri mi göğü mü ettin tekin yâr?

                        Validem kundağım zulmette çözmez

                        Gamhaneler oldu bana mekân yâr.

 

                        Güzeller şahısın, simin bedensin;

                        Beni her veçhile Mecnun edensin

                        Tâ küçük yaşımdan sebebim sensin

                        Aklımı başımdan böyle söken yâr

 

                        Sıtkı’ya bir zaman divanlar yazdım

                        Bir zaman mey içtim dolandım gezdim

                        Sevda çekeçeke eridim bezdim

                        Sen de benim gibi böyle dövün yâr

ve

                        Ne safası kaldı bezm-i cihanın,

                        Hayf oldu bir bâde süzmedim gitti.

                        İnsafa gelmedi ol gül ü  handan,

                        Bağ visâlini gezmedim gitti.

 

                        Bağlandı boynuma zülf ü kemendin,

                        Bulmadım cihanda misli kemendin,

                        Hane-i halvette kapandım kaldım,

                        Müyesser olup da çözmedim gitti

 

                        Bir sevdası kaldı serde numune,

                        Hasreti döndürdü kadimdi nuna,

                        Dest-i sistem değdi sazı deruna

                        Bozuldu telleri düzmedim gitti.

 

                        Sıtkı’ya ayrılık serime düştü,

                        Yine aşk deryası kaynadı coştu,

                        Kâğıt alevlendi kalem tutuştu

                        Yâre bir arzuhal yazmadım gitti.

diyen Zileli Sıtkı’nın bilinmeyen iki koşmasının yanında:

                        Ey sâbâ ahvalimiz cânanâ bildir bak ne der

                        Sergüzeştim ol şeh-i hubana bildir bak ne der

 

                        Girme destur olmayınca ol huzur u pâkine

                        İbtida keyfiyeti derbane bildir bak ne der

 

                        Arz kıl bu âşık-ı şuridenin ahvalini

                        Söyle bir bir ol şeh-i zişâne bildir bak ne der

 

                        Kûşe-i gamda feramuş etmesün üftadesin

                        Bu niyazım dergâh-ı sultana bildir bak ne der

 

                        Çare tedbir etmedi çünki Flatun-ı zaman

                        Var bu derd-i Sıtkı’ya Lokman’e bildir bak ne der

ve:

                        Bezm-i irfane seza bir bâde bir gül bir de sen

                        Taze şuh u dilâra bir bâde bir gül bir de sen

 

                        Saye-i serv ile sünbül zârı sensiz neyliyem

                        Revnak-ı bağ-ı safâ bir bâde bir gül bir de sen

 

                        Zinet-i teşrif eder ârâyiş bağ-ı bahar

                        Nâzenin nâzik eda bir bâde bir gül bir de sen

 

                        Ârızında lâli çeşminden olur nergiz hacil

                        Şivekâr-ı dilfeza bir bâde bir gül bir de sen

 

                        Âşık-ı şeydâ desen de Sıtkı bir bülbül heman

                        Bâis-i âşk-ı hava bir bâde bir gül bir de sen

biçimindeki iki gazeli aydın bir âşık olduğunu sergilemektedir.

            Defterde:

Hasreti aşkınla ey gülü râna

Nice bu gurbete yaslanayım ben

N’ettim sana benden ettin istiğna

Yanıp firakınla uslanayım ben

 

Yâr bana sayende deli desinler

Günahım alsınlar hakkım yesinler

Gittikçe artıyor derdim bu günler

Vursunlar zincire paslanayım ben

 

Arifî seyrekçe geşme yanına

Safalar ulaştır hasta canına

Niyetin kötüyse girme kanına

Dost düşman içinde gizleneyim ben

ve:

Terk etmezdim ben o hublar şahını

İkrarına sahip kadem olaydı

Ayağın öperdim tabibim deyu

Bu zahmi sineme merhem olaydı

 

Hurisin der idim gördüğüm zaman

Merhametin yok mu ey kaşı keman

Âşık rakibine vermezdi aman

Meyanında tığ-ı gam gam olaydı

 

Ben severdim ezel yanağın alı

Bi-hisap olursa yüzünde hâl-ı

Muhabbet eylersin küskün misali

İmdâda giderdi perçem olaydı

 

Ârifî’yim dinlemedin zârımı

Gece gündüz figan ettim kârımı

Yoluna verirdim bütün varımı

O kaşı kemânım hem dem olaydı

diyen Arifî’nin iki şiiri ile: Ârifî’nin ustası olan ve:

Bir derde düşer oldum devasından usandım,

            Bir dilbere meyil verdim cefasından usandım,

            Zamane dilberinde hiç sadakat kalmamış

            Cefayıçeke çeke sefasından usandım.

 

            Ben de aldırmıştım elimden nazlı yârimi,

            Bülbülüm bilmez idim gülşenimde hârımı,

            Kaş çatma gözü elâ, kirpiği ok hâremi

            Ben de yardan cüda düştüm, ateşinden usandım.

 

            Ben bilirim sende sadakat yok imiş

            Senden özge dilber sevmem gülüm har imiş

            Özge yardan cüda düştüm çün yanı har imiş

                        Fânî’yim sevmem gayrı yardan usandım

 

ve:

            Yanarım her dem

            Âteş-i aşka

            Olmuşam melhem

            Âteş-i aşka

 

            İşi mâh oldu

            Külli vâh oldu

            Sinem çâk oldu

            Âteş-i aşka

 

            Gel dinle zârım

            Kendi ihtiyârım

            Hep yandı vârım

            Âteş-i aşka

 

            Gele merdâne

            Gir bu meydana

            Yanaşur kana

            Âteş-i aşka

 

            Şeyhoğlu Fânî

            Aşkıla bâni

            Bâni gönül yâni

            Âteş-i aşka

gibi:

            Bizden slam eylen nazlı yâre

            Yandım elinden vücudum döndü nare

            Varıp aldanmasın ağyâre

            Bizden selam olsun nazlı yâre

 

            Gözlerinin rengi aldı aklım benim

            Çeşmim gamzesinden doldu kanım

            Aynin siyah beyazdır tenin

            Bizdenselam olsun ol nazlı yâre

 

            Fânî’yim söylerim özümden

            Kimse incinmesin sözümden

            Bir buse ver mah yüzünden

            Bizden selam olsun nazlı yâre

gibi:

            Ey gönül  ah eyleyip coşsan bir gün

            Bulunmaz mı bir yâr-ı sadık telin

            Zülfün  alıp boynuna assam bir gün

            Demezler mi sana bir doğru tarik

 

            Misli bulunmaz güzeller  bulursun

            Ecel yetişende gider gelirsin

            Derdinin dermanı anda bulursun

            Sinesi olmaz mı sinene muvafık

 

            Gecelerde uyku girmez gözüne

            Âlemlerde söz yetişmez sözüne

            Dilberlerde bakar âşık olur yüzüne

            Sen de olmaz mı ol zaman nâtık

 

            Âşık Fânî’nin sözleri cevher ile inci

            Rakibin göğsüne girmez mi sancı

            Sen de eresin bir yâre dilcu

            Sanma ki kâr etmez mi, etmez bunamak

gibi:

            Yârim gitmiş vatanından yurdundan

            Bunca ömür telef ettim eremedim ardından

            Şöyle geçmiş iken yavrunun derdinden

            Beni yollara bakıttı da gitti sevdiğim

 

            Ahdim olsun sevmeyeyim vefası yok güzeli

            Sevdiğimikrar verip gitmedin mi sen ezeli

            Ustamızdan böyle gördüm ben severim güzeli

            Beni dertlere saldı da gitti sevdiğim

 

            Bilirler mi bu gezse âşıkvari

            Divâne oldum ben aldırdım yâri

            Derunumdan ah eylesem eridir karı

            İkrarımdan döndü de gittisevdiğim

 

            Fânî’yim eylerim virdimi daim

            Gecelerde ah ederim, gündüzler sâim

            İnkisarım bu olsun ki gözünü bürüsün naim

            Beni odlara saldı da gitti sevdiğim

gibi:

            Gece gündüz ah-ü zârım var benim

            Nevcivan içre gülzarım var benim

            Bulunmaz mislin cihanda ey peri

            Vasfa gelmez  nevcivanım var benim

 

            Ey dilber güzellerin ser tacısın

            Gelmez mislin zemine yektâcısın

            Dünya ve ahret  Rumun faracısın

            Geçti ömrüm nazeninin  var benim

 

            Ey dilber kaşların çatma, hem siyah

            Kirpiğin ok âşığı eyler tebah

            Yanaklar kırmızı benleri  siyah

            Gül dalında nâle  zarım var benim

 

            Gerdanı  bir karış  kendi nâzenin

            Bassa kademin titrer ruy-i zemin

            Hışm etse ben kuluna bir kez hemin

            Katleder  Fânî’yi nükten var benim

gibi:

            Bir derde düşer oldum devasından usandım,

            Bir dilbere meyil verdim cefasından usandım,

            Zamane dilberinde hiç sadakat kalmamış

            Cefayıçeke çeke sefasından usandım.

 

            Ben de aldırmıştım elimden nazlı yârimi,

            Bülbülüm bilmez idim gülşenimde hârımı,

            Kaş çatma gözü elâ, kirpiği ok hâremi

            Ben de yardan cüda düştüm, ateşinden usandım.

 

            Ben bilirim sende sadakat yok imiş

            Senden özge dilber sevmem gülüm har imiş

            Özge yardan cüda düştüm çün yanı har imiş

            Fânî’yim sevmem gayrı yardan usandım

gibi:

            Tâ ezelden vasfın işittim acaba ben bilmedim

            Vasf-ı halim pek yaman oldu sevdiğim

            Gelmemiştir mislin cihana bir kez cemalin görmedim

            Destimalin gönderip didem yaşın silmedin

 

            Eyâ dilber acaba sen hayrettesin bilinmez

            Durmaz akar çeşmim yaşı umman oldu silinmez

            Geçti ömrün nâzeninim senin ….  Bulunmaz

            Naz-ı istiğna ile sergerini güldürmedin

 

            Aşka düştüm coşkun sular gibi çağlarım

            Aldırdım nazlı yârimi gece gündüz ağlarım

            Bülbülüm  gelmez oldu viran oldu bağlarım

            Gül elinden ağlayıp göz yaşın sildirmedim

 

            Şeker midir dillerin acaba ………dan mıdır

            Âşıkı hayran eder güllerin acaba hayretten midir

            Hüsnüne olmazbahane neslin melekten midir

            Fânî’yi bir kez eli bağlı durdurmadın

gibi:

            Ey güzel  ateş bıraktın canıma

            Bir buseye  gelmiyorsun yanıma

            Bir kez kıya batkımda  sultanıma

            Buse ihsan eyle kararım olsun

 

            Bildim  ki cevri cefa etmedesin

            Kelp rakibin sözüne gitmedesin

            Bed fiile bizi terk etmedesin

            Böyle kalmaz ahdla  amanın olsun

 

            Şu cihanda kalmadı varım benim

            Şu beldede var mıdır yarim benim

            Güller içinde çoktur hârım benim

Yar-ı sadık da  cefâkârım olsun

 

 

Ben de bildim yoktur mislin senin

Gözlerin siyah naziktir tenin

Tâ ezelden âşıkınımben senin

Fânî senin kapında sarrafın olsun

diyen Fânî’nin bilinmeyen  deyişleri  dikat çeken önemli söyleyişlerdir.

            Bazı şiirleri bilinen Hulusî’nin defterdeki:

            Kabzetmeye geldikte melek canımı yarab,

            Benden uzak et nefsimi şeytanımı yarab,

 

            Yalnız değil ihvanımı yaranımı yarab

            Düşürme anın damına düşmanımı yarab

 

            Mihman olucak sonra varıp darca kubura

            Sıktırma kerem kıl ten-i uryanımı yarab

 

            Kabrimde sual eyleyecek münkiri nekre

            Hefs eyle hatadan dili viranımı yarab

 

            Mahşerde  hayır ve şer amel veznolunurken

Nakleyleme  hiç cürmümü mizanıma yarab

 

Lütfeyle habitin yüzüne hürmeten anda

Vurma yüzüme defteri isyanımı yarab

 

Yoktur günah-ı cürmüme hiç haddü nihayet

İnkâr edemem cürmümü isyanımı yarab

 

Senden yine ben sade şefahat dilenirken

Tutturma zebanilere damanımı yarab

 

Mecmuay-ı masiyetime tevbeler ettim

Ahır düşürüp rah-ı perişanımı yarab

 

Beddeyleme affet der-i ihsanıma geldim

Çak eyliyerek ben de giribanımı yarab

 

Olşahı cihan aşkı Hulusî’ye refik et

Ahir  nefesimde bana imanımı yarab

ve

Hasret-i nâre heman pervane yandım ben bu şeb

Durmayıp tâ subhadek  şem’a dolandım ben bu şeb

 

Meclise teşrifini vaat etti zâlim gelmedi

Bezm-i meyde hasılı candan usandım ben bu şeb

 

Mestolup ettikçe âhı titrerdi arz sema

Gulgulü ruzu ceza hengâmı sandım ben bu şeb

 

 

Ağladıkçadidelerden aktı hun seylâp gibi

Ta serimden payedek  kana boyandım  ben bu şeb

 

Men Hulusî’ye derseler de yok vefa dilberde hiç

Asla gelmez inan işte yandım ben bu şeb

biçimindeki iki gazeli hulusinin aydın kimliğini sergileyen olgun deyişlerdir.

            Bir çok  şiiri bilinen ve yöre âşıklarınca havalandırılan güçlü söyleyişlere sahip Kâtibî’nin defterde yer alan:

Çekme sitem hançerini bana yâr şimden geru

Yok imiş sende hakikat yürü var şimden geru

Kalmadı tende mecalim çok zaman oldu güzel

Gönlümüz yabana attı ruzigâr şimden geru

 

İki didem boz bulanık sel olup da çağladım

Ahtine kılmaz vefa dildarı andım ağladım

Soyunup derviş misali aynime post bağladım

Gitti namus, gitti gayret gitti ar şimden geru

 

Seni benden ayıranın kıbleye dönsün yüzü

Kör desem olsun hatadırkan ile dolsun  gözü

Aramıza bir dağ odu düşmanın bir kem sözü

Şöyle bil kim işim oldu  ahuzar şimden geru

 

Ruzişeb ben hakipâyi yare minnet eylemem

Kadrü kıymet bilmeyen dildare minnet eylemem

Kâtibî der yâr için ağyare minnet eylemem

Yaktı hasret,yaktı firkat, yaktı nar şimden geru

biçimindeki Kalenderî, Zile’de şiir olgusunun ne denli üst düzeyde olduğunun kanıtlarındandır.  Bu görüşümüzü kanıtlayan ve bilinmyen bir Kalenderi de:

Dil-a  akil isen seyreyle bu gülşende şeydayı

Eğer başında var ise bilirsün aşk-usevdayı

Geyindinse eğer âşık sen ol sirette hirkayî

Bütün bu malı mülkü hep heba ettin bu eşyayı

Tefekkür babına var kim unutma arşi âlâyı

Seni bir katreden hasıl eden ol rabbı mevlâyı

 

Cihan iklimine baştan başa hükmeylese şanın

Nola bir vaktola kim kalmaya hiç nam ile şanın

Olur baykuş yatağı çünkümülkü tahtı viranın

Kıyamet allamel bâki fela gevherle lisanın

Kani nerdekalıptır bunca yer bunca veli şanın

Oluptur dağr-ı mansuru nesimi tende uryanım

 

Nice zahme şükür kıldı ki Eyyup sürdü devranı

Melâmet olmak istersen azad et nefsi şeytanı

Geçer bir gün bu faninin sefay-ı devleti bir gün

İçince sen de ey gafil ecelden şerbeti bir gün

Hürremî göç eyleyip devran edince rihleti bir gün

Umar müştâkı âlem Mustafa’nın şefkati bir gün

biçiminde defterde Hürremî adına kayıtlı bulunmaktadır.

            Zile’de uzun yıllar tahrirat kâtipliği de yapan Zile’nin aydın âşıklarından olup:

 

Enisim gam, helasım yok  bu günlerde belâlardan

Ki bunda yad iken cürmüm ne etsem iştikâlardan

Perişan oldu ahvalim dem3adem bu cefâlardan

Niyaz etsem vefa gelmez bize ehli vefalardan

 

Usandım tatlı canımdan bu zindanda cefalardan

İlâhi sen  hâlâs  eyle beni bu iftiralardan

 

Ne denlû eylesem efgan rahmeyleyen yoktur

İletüp arzuhalimversem anı dinleyen yoktur

Bilür herkes bunun aslın velâkin söyleyen yoktur

Bu mahpushanede ölsem benimçin ağlayan yoktur

 

Usandım tatlı canımdan bu zindanda cefalardan

İlâhi sen  hâlâs  eyle beni bu iftiralardan

 

Bu mihnetgende her demde çıkar eflâke efganım

Ne hâle düşmüşüm bilmem bakarsan bende hayranım

Gözüm  tâ-be seher ağlar  gönülden zağrı giryanım

Kesildi takatim tende tükendi sabr-u dermanım

 

Usandım tatlı canımdan bu zindanda cefalardan

İlâhi sen  hâlâs  eyle beni bu iftiralardan

 

Edenler hakkıma bühtan eyyam zâr olmasın

Urulsun sengi mihnetle nihayet ten izar olsun

Sürünsün yerlere her dem misâli mur-u mâr olsun

Yazar Lütfî bu eşar-ı ilahî ömrü var olsun

 

Usandım tatlı canımdan bu zindanda cefalardan

İlâhi sen  hâlâs  eyle beni bu iftiralardan

gibi semaî tarzında aruzlu şiirleri de olan Lütfî

 

Kıssa-i derdi dili kimlere takrir edelim

Kime dinlettirelim kimleri dilgir edelim

 

Sureti gayrdan azade iken camii dil

Nice bir deyr misali dolu tasvir edelim

 

Âlemi habda nuş ettiğimiz badeleri

Hasılı devleti dünya ile tabir edelim

 

Ömr tacilde iken müddetini itmama

Nice bir ahiret amalini tehir edelim

 

Daima sevk eder idbara bizi ey Çaker

Kaderin def’ine bilmem ki ne tedbir edelim

 

 

Yolun uğrarsa eğer Zile denilen şehre

Eyle tebliği selam cümleye ferden ferde

 

Gördüğün var mı o biçareyi derlerse sana

Bir şehir var denir namına İşkodra ana

 

De ki,    Rumeli'nin canibi garbisinde

Mecnun gibi sergerdandır gördüm o beldede

 

Zayi etme şu emanetimi verip bâda                                                     

Ta-rı Muy-i ile bendetmiş anı bir Leyla

 

Soran olursa eğer Çaker'in ahvalinden

Yanıp yakınır memleket hasretiyle orda

gibi güçlü ve içten söyleyişlerin yanı sıra defterde görme özürlü ama dünyayı gönül gözüyle gören ve:

                        Şiddeti sükûna tebdil kıl felek

                        Karşındaki masum tahammül kılmaz

                        Vacibül vücudun muradı böyle

                        Dedi emri ilahi geriye gelmez

 

                        Hazreti Zülcelâl buyurdu emir

                        Bu kadarmış ona verdiği ömür

                        Ey ecel yüreğin taş mıdır demir

                        Bastığın haneler zâr olur gülmez

 

                        Merhamet kıl bana halimbilerek

                        Yetiştirdin göz yaşımı silerek

                        Akşam on ikiye çeyrek kalarak

                        Şekil melikülmevt böyle iş olmaz

 

                        Na merhamet ise çekil kenara

                        Yüz tutup yalvaram ben girdigâra

                        Bu derde cihanda olmaz mı çare

                        Bunca tabip buna ilaç  mı bilmez

 

                        Az müsaade eyle pençeni kaldır

                        Gönül bahçesinde o da bir güldür

                        Git ecel halk eden Halla kabildir

                        Bu bahar deminde gonca gül solmaz

 

                        Fehmi şu fenadan aldı gamını

                        Etmemiştir yalan yere yemini

                        Getirdi Azrail ecel câmını

                        Uçtu bülbülümüz geriye gelmez

ile:

Gönül gülşeninin bu kumru kuşu

            Akıttı gözümden kan ile yaşı

Kurban değil hâşâ Hallak’ın işi

Yenice açılan gül elden gitti

 

Ateşi var yüreğimin başında

O benden ayrıldı yazın kışında

Kanûnisâninin yirmi beşinde

Öpüp okşadığım el elden gitti

 

Seherde benimle kalkardı bile

Bir Cuma gününde sevk ettim yola

Ağlama evladım git güle güle

Henüz baba diyen dil elden gitti

 

Evvelden giymiştim aşkın tacını

Derdim: Mevlâm göstermesin acını

Nihayet zay ettim can ilacını

Eyvah, güvendiğim dal elden gitti

 

Artık yıktım kalbin evin seddini

Gönül şimden geru bilsin haddini

Toprak incitmesin Cemaleddin’i

Boynuma dolanan kol elden gitti

 

Ona emri veren Hâllaki settar

            Merhamet kânıdır sandım bağışlar

Madem ki istemiş onda hikmet var

Saçı sırma sırma tel elden gitti

 

Fehmî’ya rüyada bildirdi Allah

Uyanıp inandım amentübillah

Ağlama anası da (innanillah)

Biz kara giyelimal elden gitti

ve,

                        Âşıklar söz düzer amma

                        Söylemişler hezar amma

                        Dağ başında gezer amma

                        Vâsıf’ın güftesi başka

diyerek şiirlerinin başka âşıklardan farklı olduğunu ileri süren Vâsıf’ın da bu dörtlükten başka bilinmeyen:

                        Bilmem bâd-ı Şimal yoksa Cenuptur

                        Eser serde bir muhalif yel amma

                        Burcu bedenimde damar donuptur

                        Gerçi havaidir mutedil amma

 

                        Bendesi olduğum bir şahinşahtır

                        Usat-ı mümin rahmeti penahtır

                        Değil aşkım mecaz aşkı ilahtır

                        Ederler hakkımda kâlu kıl amma

 

                        Gönül mir’atın kapladı günah

                        Velâkin afv ü gafurdur ilâh

                        Dahi var (Lâtaknetu min Rahmetillâh)

                        Sıratı geçemez pek müşkül amma

 

                        Aslım Kurevi’dir merciim Zile

                        Kaldım dağ başında kaba Türk ile

                        Kanı bir suhandan şol kadrim bile

                        Vâsıf bu arada ehl-i dil amma

biçiminde bir şiiri de yer almıştır.

            Defterde, Zile’nin önemli âşıklarından Hamdî’nin bilinen bazı şiirlerinin dışında hiç bilinmeyen:

                        Ey benim sevdiğim gamzen kan eyler

                        Hışm eyle bu bağrım yaralanmasın

                        Müjgânların dilber kasdı can eyler

                        Kerem kıl ciğerim yaralanmasın

 

                        Kimdir âşık sana canım vermeye

                        Kurban olsun senin soyun görmeye

                        Rakip murat eyler gülün dermeye

                        Derdime güllerin aralanmasın

 

                        Hamdî işitsin dost efganımı

                        Dud-ı ahım bürüdü her bir yanıma

                        Görmeden almasın Mevlâ canımı

                        Ömrümün defteri karalanmasın

gibi bir deyişi;

            Zileli hattat ve âşık Kâmilî’nin oğlu olup yazdığı Kıtlık Destani ile unutulmayanlar arasında yer alan Sezaî’nin:

                        Göçtü dünyadan bekaya Hüseyin Efendi zat

                        Şüphe yok, bulur cennet içre mekân-ı âliyat

 

                        Hatme say eylerdi her dem eyleyüp bezl-i vücud

                        Hatmini eylerdi itmam âdeti leyl-i berat

 

                        Erbea gün kuşluğun içtükte mevtin şerbetin

                        Duyup insan ağlayu ağlayu oldu cümle mat

 

                        Boynunu eğdi bu cümle tilmizi talibleri

                        Gözlerinden kan döküp ağlaştı Müslim müslimat

 

                        Hâli kıldı mihrabı (Yarebbena) lûtf eylegil

                        Şehr içinde bulmayız biz böyle sahib-i sâlihat

 

                        Ruhı pâki-çün okunsun Fatiha ihsan edüp

                        Ruzu mahşerde şef’i olsun Resul ü  kâinat

 

                        Kalmadı dünyanın ömrüeksilür âlimleri

                        Kimseye bâki değildir ey ahî bu mümkinat

 

                        Çeşm-i hûnin cem edüp yazdı Sezaî tarihin

                        Kabrini kılın ziyaret müminin bil müminat

biçiminde, Zileli müderris Hüseyin Efendi’nin ölümü için söylediği tarihe göre 1271’de sağ olan Sezaî ve Hattat Kâmilî’nin yakın arkadaşı olup Kâmilî gibi önemli bir hattat olan ve:

                        İhtiyat et ey saba âteşi suzanımdan

                        Yanar eflâk zemin ah ilr giryânımdan

 

                        Afitap üzre heman hail olan sanmabulut

                        Gece gündüz feryat eden firkat ile nârımdan

 

                        Hikmetin sormadılar kaydile ter deman olan

                        Sây ile ermediler matlaba düryanımdan

 

                        Bu rüzumu bilecek âkil-i dâna var mı

                        Eyledim anları ihraç bugün varımdan

 

                        Oturup mest-i harap eyleyim bu günü

                        Zahidâ eyle hazer kim dür divarımdan

 

                        Nahs ile sa’dini dâd eylemişem ben Feleğe

                        Küfr ü imanı götür şimdiki bazarımdan

 

                        Hil’at-i âdemle ol müzeyyen Rif’at

                        Ol sebepten beni dur eylediler yârimde

gibi divan tarzında güçlü söyleyişleri olan Rif’at’ın şiirlerinin su yüzüne çıkarılması Haşim Nezihi Okay’ın Zileli âşıkların eserlerinin korunmasına, unutulmasını önlenmesine yaptığı hizmetlerin açık belgeleridir.

            Cönklerin ve defterlerin tozlu sayfalarında kalmış bilinen Zileli âşıkların  bilinmeyen şiirleri ile bilinmeyen Zileli âşıkların bilinmeyen şiirlerini Türk Halk Kültürüne kazandırmanın hazzı içindeyiz.

 

Kaynakça:

Haşim Nezihi Okay, “Zileli Şairler”, Folklor,  C.I, S. 1,  Ocak 1970  

Haşim Nezihi Okay   Zile Tarihi, Folkloru ve Zileli Halk Ozanları, İstanbul 1978 (Arşivimizde bulunan 114 sayfalık daktilo ile hazırlanmış dosya)

Cahit Öztelli, Zileli Şairler, Vilayet Matbaası, Samsun, 1944.

Mehmet Yardımcı, Yüzyıllar Boyu Zileli Halk Ozanları, Ayyıldız Mat. Ankara, 1983

Mehmet Yardımcı-Hayrettin İvgin, Zileli Fedaî, Ankara, 1983

Mehmet Yardımcı-Hayrettin İvgin, Zileli Âşık Zefil Necmi, Ankara, 1988

Mehmet Yardımcı, Zileli Âşık Talibî, İstanbul, 1989

Mehmet Yardımcı-Hayrettin İvgin, Zileli Ceyhunî ve Diğer Ceyhunîler, Ankara, 1996

Mehmet Yardımcı, 16. Yüzyıldan Günümüze İz Bırakan Zileli Şairler, İzmir, 2004